Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

İman Hakikatleri

Tuhfe-i Haliliyye

İsmail Hakkı Bursevi

Sözler ve Alıntılar

Tümünü Gör
Bir kimse iki kanatlı olmadikça -ki o kanatlardan biri Kur'an ve diğeri sünnettir-,talep ettiği yere uçamaz ve işi de bitmez.
Bir şey günah olduktan sonra az ise de onu küçük görme. Belki o Allahu Teâlâ’nın gazabına sebep olur. Özellikle, küçük günah, büyüğünün vesilesidir ve büyük günah ise en büyük günah olan küfre sebep olur.Bir şey eğer ibadet kabilinden ise az da olsa onu küçük görme. Belki Allahu Teâlâ’nın rızası ondadır. Çünkü yukarıda zikredildiği gibi yoldan bir taş veya bir diken kaldırsan ya da çamuru defetmek için kaldırım yaptırsan bunlar imanın şübelerinden olduğundan dolayı karşılığında sevap dahi vardır. Zira imanın meyveleri sevapsız olmaz. Bir taşı veya bir dikeni Allah rızası için yoldan kaldırıp sevabını ananın veya babanın canına hibe eylesen onlar o amelin sevabı ile faydalanırlar. Diğer ameller de ona kıyas olunsun!
Reklam
Sakın şimdi hâline mağrur olup da havalanma! Çünkü en sonunda menzilin kabirdir. Eğer güneş gibi başın dördüncü kat göğe erse yine sen toprakta bir zerresin. Eğer taşkın deniz gibi her yerin dopdolu olsa yine sen bir katresin. Eğer sen debdebe ile Dârâ146 olsan bir gün yine aciz olursun. Pehlivanlıkta Rüstem ve Sührâb147 olsan sonrasında baş aşağı olursun. Değersiz bir sudan yaratılmış olduğunu ne çabuk unuttun ve baban Hazret-i Adem’in -aleyhisselâm- yolu olan tövbeyi koyup nasıl da ısrar yolunu tuttun? Gel ey gafil! Halka eziyet etmeyi ve onları incitmeyi bir tarafa bırak! Çünkü hepiniz bir nefisten yaratılmış akrabasınız ve yabancılardan olduğunuz surette de yine kardeş ve dostsunuz. İnsaniyet postunu çıkarıp kurt mu olacaksınız? Köpekler gibi dünya leşi üzerine hırıldaşıp da ne bulacaksınız? Gözlerinizden kan geleceği o gün için ağlayin ve kiminin ağlayıp kiminin de güleceği o ölüm anı için inleyin!
İstiğfârda aslolan vücudun günahını örtmektir. İşte bunu iyi anla! İnsanın tabiatından güzel suretler hâsıl olduğu gibi; isyanından dolayı da kötü suretler elde edilir. Şu hâlde [kötü suretlerin elde edilmesinden dolayı] istiğfar ile ya aslı üzere onu affettirip gidermek veya mağfiret ettirip örtmekle değiştirmek lazımdır. Nitekim Kur’ân’da gelir: “Allah işte onların kötülüklerini iyiliklere çevirir.”(Furkan,70) Hâl böyle iken af ehli çok; fakat tebdîl/değiştirmek ehli ise azdır. Zira herkesin taşını cevher, toprağını altın ve dikenini gül etmezler. İşte böyle bil! Tövbe ile istiğfârı bir yerde toplayıp “(Ey Allahım!) Senden mağfiret diliyor ve sana tevbe ediyorum”45 demek gerekir. Bazı büyükler; “Yâ Rabbi! Senin razı olmadığın her şeyden sana tevbe ediyorum”46 diye buyurmuşlardır.
Hakk-durur iki cihânda âşıka matlüb olan Yâre yâr ol bakma işbu âlemin ağyârına (Aşık olanın iki cihanda da talep ettiği Hak Teâlâ’dır. Sen yâre yâr ol; bu âlemin ağyarına bakma, yani Hak Teâlâ hazretlerinden gayrısından, yani mâsivâdan elini yıka, başkasıyla alakadar olma.) Almadı büy-ı Hudâ bu bâğda degme meşâm Açılır gonce seherde bülbülün bîdârına (Değme burun bu bağda/âlemde Hak Teâlâ’nın [yolunun, seyrinin] kokusunu almadı. Elbette seher vakti gonca yalnızca bülbüle açılır.) Hakkıyâ bâb-ı edebde kulluk et şâm ü seher Tâ ki düş ola gözün bu âlemin hünkârına (Ey Hakkı! Tâ ki gözün bu âlemin sultanına rastlayana [O’nun -celle şânuhü- tecellisine mazhar oluncaya, O’na vuslat buluncaya] kadar, edep kapısında sabah akşam kulluk et.)
İslâm âlimleri “Bir kimsenin, iman ve ibadetin bizzat kendilerinin güzel/beğenilmiş olduğunu bilip mümin ve itaatkâr olması gerekir. Yoksa cennet ümidi ve cehennem korkusundan dolayı mümin ve itaatkâr olan kimsenin iman ve itaatine îtibâr edilmez” dediler. Çünkü nefsî bir maksada dayanır. Hak Teâlâ ise cennet ve cehennemi yaratmasa bile hakkıyla kendisine ibadet edilmeye layık olduğu cihetiyle ibadete müstahaktır. Bu yüzden bir maksatla ibadet eden zalim olmuş olur. Bu makam, ayakların kaydığı bir makamdır ve burada nice ayaklara kayma vâki olur. “Kur’ân ve hadîste, cennete süratle teşebbüs ediniz diye naslar vardır. Şu hâlde cenneti talep etmemek rubübiyyete kibirlenmektir” diye sorulursa şöyle cevap verilir: “Cennetin talep edilmiş olması, amellerle beraber sürede teşebbüse dairdir. Çünkü insan beden ve ruhtan mürekkeptir. Beden amel; ruh ise marifet içindir. Bundan dolayı her makamın hükmünü vermek gerekir. Amelin sevabı cennet; marifetin sonu müşâhededir. Dikkatle bak! Nebiler ve veliler dünyada yemek, içmek ve nikâh ehlidir. Bununla beraber bizzat maksat olan Hak Teâlâ’dır. Zikrolunan işler [yemek, içmek ve nikâh] Hak Teâlâ’ ya vesiledir. Zira yemek ve içmek gıdayla ilgili olmakla Kayyüm ismine dairdir. Nikâh ise neslin devamını gerektirmekle kâinat silsilesinin sırrına nâ'zırdır/bakar ve bundan başka da nükteleri vardır. Cennet dünyada kalptir ki, kâmil olanın kalbidir. Eğer kalp olmasa mükâşefeler ne ile olur? Nitekim cennet olmasa müşâhedeler ne vechile meydana gelir? Bu cihetten âlemlerde bir şey yoktur ki, Hak Teâlâ’ya vesile olmasın.
Reklam
Yukarıda “iman ziyade ve noksan kabul etmez” dediğimiz şu manaya gelmektedir: Her ne kadar şerîatta miskâlî iman ve dînârî iman mevcut olup zerre kadar imam olan cehennemde ebedî kalmasa da, altın kadar olan iman ve tasdîkî olan iman sahibi asla ateşe girmese de, hakîkat cihetinden iman, zerre kadar veya altın kadar olmaz. Çünkü iman bölünebilen bir şey değildir; iman cevherdir ve cevher de ferttir. Zerre kadar olması, ona delâlet eden amelin azlığına göredir. Bu surette ona nâkıs iman derler. Çünkü imanın şubeleri noksan üzerinedir.
100 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.