Türk Mitolojisi

Merve Köken 

Türk Mitolojisi Quotes

You can find Türk Mitolojisi quotes, Türk Mitolojisi book quotes, the most impressive sentences and paragraphs on 1000Kitap.
Ülgen üç yüzlü, üç başlıklı bir insan olarak tasvir edilmiştir. Burada evrenin üç katmanına -yeryüzü, gökyüzü, yeraltı- bir gönderme yapılmıştır.
Yeraltında bir de insanların gözyaşlarından meydana gelmiş bir Toybadım Irmağı mevcuttur. Kelime anlamı olarak "Doymadım" anlamını içeren bu ifade açgözlülüğü ve oburluğu sembolize eder.
Reklam
Üze kök tengri, asra yağız yer kılıntukda, ekin ara kişi oğlı kılınmış. (Üstte mavi gök, altta yağız yer yaratıldığında, ikisinin arasında insanoğlu yaratılmış.)
Tanrı insanlara kötülükle mücadelede yardım etmesi için Berkut isimli bir kartalı göndermiş, insanlar onun dilini anlamayınca o kartal da Tanrının yanına dönmüş ve durumu anlatmıştır. Daha sonra Berkut Tanrının emriyle bir ağacın altında uyuyan kadını gebe bırakmış ve bu gebelikten ilk şaman dünyaya gelmiştir.
Tengri teg Tengri'de bolmuş Türük Bilge Kagan, bu ödke olurttum. (Ben Tanrı gibi ve Tanrı'dan olmuş Türk Bilge Kağan bu tahta oturdum.)
Şamanlığın doğuştan gelen, kaderde var olan konumunu pekiştirmek adına bir söylenti vardır. Buna göre Iyık Mas denilen ruh ağacının dallarında yapraklar şeklinde şaman ruhları bulunur, şaman ruhunun dünyaya gelme zamanı geldiğinde ise bu ruhlar annenin rahmine yerleştirilirmiş.
Reklam
Ülkeyi yöneten sahip olan kağan/hakan seferde, avda veya başka bir nedenden dolayı kurultayın başına olmadığı zamanlarda kurultayı yönetme yetkisi eşi hatuna verilmiştir. Bunun dışında hatun savaşlara önderlik edebilir, hatta ülkeyi yöneten kadın yöneticilere bile rastlamak mümkündür.(Tomris Hatun ilk Türk kadın hükümdardır)Bu durum diğer Türk kadınları için de geçerlidir. Ülke yönetiminde yer almasalar da savaşa katılabilir, toplumda meslek sahibi olabilir veya belli bir toplumsal statüye erişebilirler. Kadınlar, toplumun çoğalmasını sağladıkları, çocukların büyümesinden o dönemde birincil derecede sorumlu oldukları ve ocağın düzenini sağladıkları için de ayrıca saygı görmüşlerdir. Hatta şöyle ki düzenli devletler kurulmadan evvel Türklerin bir anaerkil dönemden geçtiğine inanılmaktadır. Kadınların doğurması, evrene bir yaşam sunması, regl olması o dönem için büyük mucizevi özellikleri olan ve kutsanacak unsurlar olarak nitelendirilmiştir. Mağaralarda yaşayan insanlar nasıl ki mağarayı insanı dışarıdaki kötülüklerden koruyan bir unsur olarak görüyorduysa, Türkler de bebeği koruyup kollayan ve dünyaya getiren kadını öyle mecizevi bir varlık olarak görmüşlerdir. Özellikle bebeğin doğumu için kadın erkek birlikteliğinin olması gerektiğini bilmeyen oldukça ilkel kavimlerde anaerkil bir düzenin olması normaldir. Ama zamanla anaerkil Türk toplumu ataerkil bir topluma dönüşmüştür. En nihayetinde ise İslamiyet’ le tanıştıktan sonra kadın kimliği geri plana itilmiştir...
Doğaya zarar verme, erdemli olmama, tecavüz,kişinin malına veya canına kast etme gibi konularda sert yaptırımlar uygulanmıştır. Bu sert yaptırımlar başında ölüm cezası vardır.
Ölmüşlerin ruhuna gitsin
Atalar Kültü Kadim Türk gelenekleri insanların kendinden büyük kişilere duydukları saygı ile şekillenir. Atalar kültü de bu geleneklerin bir tezahürüdür. Ailenin ölen büyüklerinin aileyi öldükten sonra da koruduğuna inanılması geleneği atalar kültü ile ilişkilendirilir ve ölen kişiye saygı hiçbir zaman eksilmez. Çünkü aile Türk toplumunun beşiğidir ve ailenin ataları da o aile için öldükten sonra koruyucu ruh statüsüne geçer. Ölen kişinin çocukları veya torunları o kişiyi anmak için kurban kesebilir veya saçı saçabilir. Bugün bu geleneğin izleri ölen kişinin ardından yemek sunma şeklinde karşımıza çıkmaktadır. Hatta "Ölmüşlerin ruhuna gitsin" biçiminde kullanılan ifadenin Atalar kültü ile doğrudan bir bağlantısı olduğu söylenebilir.
Su Kültü Yer-Su ruhlarının baş unsurlarından biri de Su kültüdür. Su her zaman arınmanın ve temizliğin sembolü olduğu için Türkler tarafından bütün ırmak, deniz, göl ve pınarları kutsal sayılmıştır ve onların da ruhu ve iyeleri olduğuna inanmışlardır. Yerleşim yerlerinin birçoğu Orhun veya Selenga nehri çevresinde olan Türkler için akan ve çağlayan su daima büyük önem arz etmiştir. Yaratılış Destanı'nın "Her şeyden önce su vardı" şeklinde başlıyor oluşu bile Türklerin suyu ne kadar kutsal olarak anlamlandırdığının bir göstergesidir. Bu nedenle suyu kirletmek veya tükürmek kesinlikle yasaklanmıştır. En önemli su tanrısı Talay-Kan'a bağlı su iyeleri genellikle balık görünümünde tasavvur edilmiş, hem su ve suya bağlı unsurları korumuş, hem de suya zarar verenlerin cezakandırılmasını sağlamışlardır. Yunan mitolojisindeki sirenler ile benzerlik gösteren su iyelerine büyük saygı duyan Eski Türkler suya girdiklerinde su iyelerine selam vermeyi ihmal etmenin büyük uğursuzluk getireceğine inanmışlardır.
Reklam
Eski Türk inancına göre demirin kötü ruhları kovma özelliği varsayıldığından bu element ölülerin üzerine konmuştur. Bugün günümüzde de ölünün üzerine bıçak konduğu gözlemlenmektedir. Bugünün insanı bu işlemin ölünün şişmemesi adına yapıldığını düşünmektedir. Ancak durum demirin Eski Türkler için kutsal sayılmasıyla alakalıdır.
Yeryüzünde nefes alan hiçbir varlık kalmadığında gökyüzünden Ülgen gelip ellerini çırparak ölülere uyanmalarını emredecek ve tüm kötü ruhlar Erlik'le beraber gidecek iyiler ise Ülgen'in yanındaki yerlerini alacaktır. İşte o zaman tüm iyi insanlar için iyi ilahlarla beraber bir altın çağ başlayacaktır.Kalgançı Çak bu Altın Çağ'ın ismidir.
Sayfa 133 - KarakargaKitabı okudu
... bilinen bir gerçek vardır ki şamanizmin izleri bugün dahi toplumumuzda yaşamaktadır.
Sayfa 17 - KarakargaKitabı okudu
Eski Türk inancına göre demirin kötü ruhları kovma özelliği varsayıldığından bu element ölülerin üzerine konmuştur. Bugün de ölünün üzerine bıçak konulduğu gözlemlenmektedir.
KarakargaKitabı okudu
“Düzenli devletler kurulmadan evvel Türklerin bir anaerkil dönemden geçtiğine inanılmaktadır. Kadınların doğurması, evrene bir yaşam sunması, regl olması o dönem için büyük mucizevi özellikleri olan ve kutsanacak unsurlar olarak nitelendirilmiştir. Mağaralarda yaşayan insanlar nasıl ki mağarayı insanı dışarıdaki kötülüklerden koruyan bir unsur olarak görüyorduysa, Türkler de bebeği koruyup kollayan ve dünyaya getiren kadını öyle mucizevi bir varlık olarak görmüşlerdir. Özellikle bebeğin doğumu için kadın erkek birlikteliğinin olması gerektiğini bilmeyen oldukça ilkel kavimlerde anaerkil bir düzenin olması normaldir. Ama zamanla anaerkil Türk toplumu ataerkil bir topluma dönüşmüştür. En nihayetinde ise İslamiyet’le tanıştıktan sonra kadın kimliği geri plana itilmiştir. “
368 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.