Fakat 13 milyonluk ülkede seçilen 11 kişiden biri olan Necip Fazıl haylazlık etti. (Şairin, gündüzünü hiç görmediğini söylediği Paris tecrübesini anlattığı Babıali isimli kitabına bakılabilir.) Daha önemlisi, muhafazakar çevrelerde, Atatürk'ün Necip
Fazıl'ı da o kısıtlı şartlar altında Paris'e devlet bursuyla gönderdiği gerçeği neden
Alakası varmış gibi görünmek için de ayrıca gülünç çabalar sergiler kimileri. Her paragrafında birkaç Foucault, Nietzsche, Derrida, Heidegger serpiştirmeden konuşup yazamayan entelektüeller cennetidir Türkiye. (Üstelik yerlici, millici, medeniyetçi olmaya davette bulundukları halde en çok da mukaddesatçılar-İslamcılar yapar bunu: hele Yusuf Kaplan ve türevleri kendilerinin karikatürü olacak kadar işi abartır) İsim serpiştirmekle, hatta Batı düşünce tarihini etrafa saçıp dökmekle (name-dropping) yazılan yazılar çöplüğüdür Türkiye. "Büyük Doğu, Büyük Doğu" diyenlerin tek bir Doğulu referansı olmaması, alakasızlık ve dış dünyadan kopukluk değil de nedir?
Son birkaç yılda Milli Eğitim Bakanlığının ders kitapları Steinbeck'i, Pir Sultan Abdal'ı, Yunus Emre'yi sansürlerken, ortalık ebru ve ney kurslarıyla doldu. Tiyatro sahnelerinden Hamlet, Faust, Sef ller gibi en temel klasikler dahi çıkarılırken, tartışmaların seviyesi, Shakespeare'in aslında Müslüman olup olmadığına kadar indi(rildi). Orta öğretimde skolastikleştirilen bir yapı yükseliyor ve -üniversiteye giriş sınavlarındaki başarı
oranlarından da anlaşıldığı üzere- buralarda dilekçe yazabilecek ölçüde bile Türkçe öğretilemiyorken, üstüne Osmanlıcanın müfedata girmesi tartışmaları başka sahalara da taşıyor. Futbol maçları Mehter Takımıyla, tribün
grupları 1 453 referansıyla, kulüpler O smanlıspor, Halide Edip Adıvar Spor gibi adlar almakla muhafazakarlığın
kötü bir karikatürüne dönüşmeye başladı.
Takip eden tespiti, Necip Fazıl'ı anlamak bakımından çok öğreticidir. Der ki:
"Her şeyin istismarcı ellerde, günün öz alaka ve karakterine göre yuğrulduğu, üniformalaştırıldığı, lezzetleştirildiği labratuvar... On binden fazla tebaalı (Magazin)lerin harıl harıl işlettiği fırınlar... Okuma, anlama, düşünme ekmeği yerine, kadın bacağından, Holivut bıyığından, hokkabaz değneğinden ve kral oturağından garip bir pasta, yirminci asrın kudret helvası..."
Necip Fazıl'ı sür-normal yapan işte tam da budur: Holivut bıyığı furyasının öncülerinden biri olup kadın bacakları üzerine şiir yazan Necip Fazıl'ın ta kendisidir. Okuma, anlama yerine birkaç beylik sözle, üstelik orta okul mezunlarının bile bilebileceği şahsiyetleri yüzlerce yıllık tarih yanlışı yaparak ortaçağa bağlamak, Tanzimat devrine dair neredeyse hiçbir esaslı bilgi sahibi olmamak; buna rağmen şairlikle safsatayı harmanlayıp kral oturağını talep etmek, günü geldiğinde Kemalist, günü geldiğinde anti-Kemalist olarak yoğrulmak ve on binlerce okuru öfkenin ve hıncın gücüyle yönlendirmek suretiyle adeta üniformalı bir gençliği avucunun içine almak ... Aynı Necip Fazıl, Ağaç'ın sonraki bir sayısında Varlık Dergisini hedef alarak devletin parasıyla, desteğiyle dergi çıkarmayı "karaktersizlik" olarak niteleyebilen kişidir. Necip Fazıl böyle eksantrik bir kişidir.
İlerleyen kısımlarda değineceğimiz üzere, rehavet ve keyif insanıdır Beyatlı. Gönül eri, sarhoş anlamlarına gelen 'rint'lere verdiği önemi en açık şekilde gördüğümüz "Rindlerin Akşamı", şairin bir diğer yönünü bize gösterir. İslamın yarın ölecekmiş gibi çabalamak konusunda sınırları gayet belirli kurallarını aşan, aşamadığında onu esneten, estetiğe sığınan, duygusal taşkınlıklara gebe bir ruhu ve biraz da ilmihal Müslümanlığından uzak, hatta azade, Bektaşi-meşrep bir dünyevi Müslümanlığa temayülü vardır Yahya Kemal'in (Aksakal 2017; 110-111).
Özgün geleneği ihya etmek adına, banalleşen lümpenliğin bir referansı da "ODTÜ, Boğaziçi gibi Batı tipi üniversiteleri kapatıp, yerine Nizamiye medreseleri kuralım" fikridir.