Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Osmanlı Devleti 1300-1600

Türkiye Tarihi 2

Ayla Ödekan

Türkiye Tarihi 2 Gönderileri

Türkiye Tarihi 2 kitaplarını, Türkiye Tarihi 2 sözleri ve alıntılarını, Türkiye Tarihi 2 yazarlarını, Türkiye Tarihi 2 yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Bey mutlak bir hakim olarak değil, toplumun en sözü geçer kişisi olarak hüküm yürütüyordu.En önemli işlevi akında ve savunmada komutanlık olmakla beraber, toplumun esenliğini gözeten, adaletin yerini bulmasını sağlayan bir önder de olması bekleniyordu.Uç toplumunda bu dönemde savaşma dışındaki konularda bilgiyi, tecrübeyi temsil edenler medrese görmüş ulemadan çok, ahi şeyhleri idi.
Sayfa 33 - Cem YayınlarıKitabı okudu
Demek ki enderun/iç ve birun/dış, konaklardaki harem-selamlık gibi kadınlarla erkekler arasında bir ayırım değil, padişah sarayında iç oğlanlarının eğitimi ile böyle eğitilmiş ya da başka yollardan yükselmiş devlet görevlileri ve padişah tarafından devletin yönetilmesi işlevlerinin ayırımı.
Sayfa 84 - Cem YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Kapıkulları içinde en büyük grup yeniçerilerdi, ama en nüfuzlu olanlar kapıkulu atlıları idi. Altı bölükten oluştuğu için <<altı bölük halkı>> diye de anılan kapıkulu sipahilerine saraylarda eğitilmiş iç oğlanları ya da ödülendirilen yeniçeriler katılıyordu. Kapıkulu sipahilerine taşrada dirlik verildiğinde yeniçerilerin alabileceğinden daha büyük oluyordu bu dirlikler.
Sayfa 85 - Cem YayınlarıKitabı okudu
... Bu adalet kavramına göre toplumun düzeni ise İslam siyasal düşüncesindeki "daire-i adalet" tanımlaması ile şöyle açıklanıyor: hükümdarın otoritesini kurması için askere gerek var; asker beslemek için * gerekli olması lazım; geliri sağlayan ise üretici reaya, yani halk; hükümdar adaleti ile halkının refahını sağlıyor; adalet ahenkli bir düzenle oluşuyor; devlet toplumun koruyucusu; devletin direği kanun; kanunun üstünlüğü ise hükümdarın gücü ile sağlanıyor. Sonunda tekrar daire-i adalet sıralamasının başına, hükümdarın gücünü sağlaması için askere gerek olduğu noktasına dönüyoruz. Daire-i adalet, hükümdarın güçlü olması gerektiğinin, hükümdarın toplumda odak noktası olduğunun özlü bir ifadesi.
Sayfa 132
Batı Asya siyasal hayatında yüzlerce, hatta binlerce yıllık geçmişi olan hükümdarlık görüşüne göre, ancak çok yüce bir imparator toplumsal dengenin fakir ve güçsüz halkın aleyhine bozulmasını, rütbe sahibi ve zengin kişilerin, önde gelenlerin sade halkı ezmesini önleyebilirdi. Adalet, halkı korumak demekti; adaleti sağlasın diye hükümdar yüceltiliyordu.
Sayfa 132
Osmanlı Siyasal Anlayışı
Osmanlı düşünürlerinin daha önceki Müslüman bilginlerinden aktardıkları siyaset anlayışına göre her toplum dört unsurdan oluşuyordu. Evreni oluşturan dört temel unsura, yani ateşe, suya, toprağa havaya karşılık olan toplumsal unsurlar ise savaşçılar, bilim ve kalem erbabı, tüccarlar ve tarımsal üreticiler olarak sıralanıyordu. Evrenin düzeni dört ana unsurun ahenkli bileşimiyle sağlandığı, kişinin sağlığı vücudundaki dört unsurun dengeli olmasına dayandığı gibi toplum düzeni de bu dört cins insanın birbirine baskın çıkmadan, birbirinin yerini kapmadan geçinmesi olarak anlaşılıyordu. Toplumsal unsurları yerli yerinde tutmak, herkesin, her grubun haddini bilmesini sağlamak ise ancak padişahın gerçekleştirebileceği zorlu bir görevdi. Adalet, padişahın bütün toplumsal unsurların çok üstünde kalarak bunlar arasındaki dengeyi kurması ve sürdürmesi olarak görülüyordu.
Sayfa 131
Reklam
Toplumsal Ağlar
Onüçüncü yüzyıl Anadolu'su, Müslümanlık ve Hristiyanlık gibi dinlerin, göçebelik ve yerleşik hayat gibi düzen biçimlerinin, iç bölgelerin divan adabı ile uç bölgelerin kendine has geleneği ve Türkmenlerin töreleri gibi kültür biçimlerinin karşılaştığı, kaynaştığı ve çarpıştığı bir bölge idi. Böyle bir bölgede, hele üstün ve etkin bir siyasal yapı da yoksa, toplumun kendine birleştirici, uzlaştırıcı, düzenleyici yeni yollar araması ve yaratması şaşılacak bir şey değildir. Nitekim Anadolu'da onüçüncü yüzyılın sonlarında, bir yandan tarikatların, bir yandan esnaf birliklerinin gittikçe önemli bir toplumsal rol oynamaya başladığı görülmekte.
Sayfa 29
Türklük ve Osmanlılık
<<Fakat çatışma Türk olanla olmayan arasında değildi. Türkçe öğrenen, Müslüman olan her Osmanlı aynı şekilde hizmet ediyordu sultana.>>Osmanlı siyasal anlayışı bu idi: Osmanoğullarına hizmet esastı, Türklüğe değil. Osmanlı dilinde Osmanlı devletinin adı da <DEVLET-İ ÂL-İ OSMAN> idi, yani Osmanoğulları Devleti.
Sayfa 106
39 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.