…salgın şaşırtıcı bir şekilde ruhlarımızdaki parıltıyı almıştı ve bir zamanlar neşeli olan hiçbir şey eskisi gibi değildi. Düğünler çok sade bir biçimde yapılıyor, bayramlar sıradan günler gibi geçiyordu…
Parka ya da alışverişe gitmek gibi sıradan aktiviteler bile çok az yapılır olmuştu. Salgın hastalık karşımıza çıkar diye kuşkusuz çok korkuyorduk.
Verilen bu sözlerin neticede sadece laf olsun diye söylendiğini anlamayacak kadar saftım. Sözler kolayca unutulabilir yada hiç söylenmemiş gibi davranılabilirdi.
Günün büyük bölümünü evde geçirmek zorunda kalmıştı. Başlarda bu duruma açıkça isyan etmiş, mutsuzluğunu dile getirmişti. Ancak daha sonra kitapları keşfetmişti. Kitapların gizli dünyasında saatlerce sürecek yolculuklara çıkmış, odasında dışarı adım bile almamıştı.
Sonra birden kafamda bir şimşek çaktı; yarın, çok uzak değil, yarın hayat ışığım sönecek, başka birinin kapkara gölgesi ışığımın üstüne düşecekti. Onu göreceğim anı iple çekerdim, şimdi kimi bekleyecektim?
Bazı arkadaşlar aileden biri gibidir. Çoğu insana göre kan sudan daha yoğundur. Ama unuttukları bir şey var; eğer ikiside buz haline gelirse su daha sağlamdır.
Bilmem. Belki de hasta ruhlu ve yoldan çıktıkları içindir...
... Ya da hiç kimsenin sırlarını öğrenemeyeceğini düşünürler. Fakat bu yalanlar ve sırlar uzun bir süre gizli kalsalar da muhakkak açığa çıkarlar. Bu bir 'eğer' meselesi değil, 'ne zaman' meselesidir.