ÖNSÖZ
Eski bir sûfî metni "beden için nefes almak ve göz için bakmak ne ise insanın içinde uyanan hisler ve fikirlerin de kalp için o olduğunu" söyler. İnsanın içine doğan veya gönlüne ulaşan, orada oluşup süreklilik kazanan ya da kesintilere uğrayan, bilincin hareketliliğine başlangıç teşkil eden, sonra insanın akıl yürütme ve yapabilme gücünü harekete geçiren, derken iyiyi ve kötüyü sonuç verişin zemini olan belli belirsiz kıpırdanışlar: Doğrusu insan sezilmesi güç, ne şekilde doğacağı belirsiz, buna karşın sürati benzersiz, âdetâ başlangıçsız, her ân bir başka tezâhürle kendini belli eden ve sürekli değişen bu türlü kıpırdanışların orta yerindendir. Tüm bu bitmek bilmez hareketliliğin içerisinde neyin hakikat, neyin bâtıl olduğunu insan nereden bilecektir? îşte bu sorunun cevabı tasavvufun varlık sebeplerinden biridir: İnsanın, mânevi merkezi olan kalbine gelenin mahiyetini bilecek ve o hareketliliklerin güzergâhını tayin edebilecek bir seviyeye ulaşması için mânevi yolculuğa ihtiyacı vardır. Çünkü insanın kendini tanımasından daha çetin bir mesele ve kendindeki hakikatle karşılaşmasından daha hayatî bir hadise yoktur. Benliğinin derinliklerindeki sonu gelmez kıpırdanışlara nüfuz edebilecek yetkinliğe erişen kimse, artık ruhunda ve sırrında Hakk'ın ilhamını duyarak söz söylecek ve öyle eylecektir.
M. Nedim Tan
Ağustos 2011, istanbul
Sayfa 7 - Pan Yayıncılık, Birinci Baskı: Eylül 2011