İnsanın bildiğine inanması (bilinçli yalan söylemiyorsa) temel bir olgudur. Bu olguda bilgi ve inanç tamamen ya da kısmen örtüşürler. Ama kavramın içerdiğinin algıyla dolaylı ya da dolaysız beslenmediği, kavramın gerçekliğe tek başına uzandığı yerde inanç bilgiden kopar; aynı kavram üzerinde anlam karşıtlığı belirir.
Sanayinin yoğunlaştığı bölgelerde 150 yıl önce başlayan kirletici üretim son 40 yılda artan hızla bölgesel olmaktan küresel olmaya geçti. Günümüzde bu tür sorunlara topluca ‘dünya sorunları’ denilmesi yerindedir. Doğal dengenin bozulması sorunu başlıca yeri alıyor. Ama doğal denge sorunu doğaya değil, insana aittir; kendiliğinden değil, insanlar tarafından yönlendirilen bir süreç olmuştur. Doğada pek az kendiliğinden olay kaldı; volkanik patlamalar, göktaşları, güneşteki lekelerin radyoaktif etkileri gibi. Depremler dahi bütünüyle doğal değildir; yeraltı nükleer denemelerin jeolojik tabakalara etkisi reddedilemez.
Nedensel ve Ereksel İlintilerin Karıştırılması. Bağımlılığın doğrultusu açıkça verilmiyorsa, her neden araç olarak, her etki amaç olarak anlaşılabilir. Ve tersi de yapılabilir.
Gerçekten de, amaçlı yönlendirilmiş süreçte araçlar, amacın gerçekleşmesini etkileyen nedenler olurlar; ulaşılan amaç ise, araçların etkisidir, hem de bütün araçlar dizisinin etkisi. Ve işte, eyleyen kimse, uyguladığı araçları öyle seçer ki, bunlar istenen amacı sonuçta getirsinler. Keza, amaca uygun araçlar, amaçlanan şeyi nedensel oluşturan araçlardır. İnsan böyle araçlar bulamazsa, eylemi topallaşır.
Nicolai Hartmann
Günümüzün çelişkisi, evrensel değerler olan temel insan haklarının yaygınlaşması ile kültür çeşitliliğinin erimesi arasındadır. Oysa insan kendi kültür değerlerine tutunamazsa, hiçbir evrensele de tutunamaz; özünde değil, özentisinde yaşar.