Eser bizi geçmişe şöyle uzun bir yolculuk yaptırarak başlıyor. Hemen ardından romanımızın başkahramanı cesur idealist, vatanperper Aliye öğretmen’le tanışıyoruz. Sonrasında onla hüzünlenip onla birlikte düşünmeye başlıyoruz. Cephede kahraman ordumuz topla tüfekle düşmanla azılı bir mücadele verirken cephe gerisinde ise Aliye öğretmen ve onun gibi az sayıda vatanperver kişinin eğitimsizlik, gericilik, dini pis emelleri uğruna kullanan yalancı softalar ile verdiği eşsiz mücadelenin, içimiz sızlayarak şahiti oluyoruz. Satır aralarından vatansever gibi görünen insanların çıkar uğruna öz vatanlarını düşmana nasıl peşkeş çektiklerini okuyoruz. Eser; memleketimizin aydınlanmasında ve kendi küllerinden yeniden doğmasında hayatlarını hiçe sayarak mücadele veren anadolu kadınımıza yazılmış bir ağıt niteliğindedir. Çünkü Aliye öğretmene, yaptığı tüm fedakarlıklara rağmen biçilen hazin son yürekleri dağlıyor. Kitabın kapağını kapatıp anlatılanları, yüreğimizde sindirmeye çalışırken şunu anlıyoruz: Eğitimle yoğrulmayan insanın hamurunda; hainliğin, fitnenin, fesatın ve binbir türlü çirkin emelin baş göstermesi kaçınılmazdır.