O kadar güzel, o kadar anlamlı ki cümlelerin altını çizmekten ilerleyemez oldum. Bir defterim var okuduğum kitaplarda hoşuma giden cümleleri yazdığım, bu kitap için aynısını yapamıyorum çünkü yapabilmem için tüm kitabı defterime geçirmem gerek. Elimden gelse de herkese okutabilsem bu güzel, bu anlamlı kitabı, herkes çizse cümlelerin altını...
Sorun değilmiş yahut sorun yokmuş gibi davranacak değilim. Sorunsa eğer... Çözeceğim ve halledeceğimden değil sorunu. Bunun çözülecek bir şeysi olmadığı ortada. Velev ki çözülesi de olsa bunu yapabilecek en son kimse bile değilim, şu halimle bir kimse bile değilim ben. Ancak; bir kalbi, yalnız ve kırık bir kalbi, öyle o halde bırakmam beklenmesin. Kapıyı çekip çıkamam. Ben salak gibi hala bir kendimin varlığına inanıyorum. Coşkum, lirizmim aklımı çeliyor. Baş etmeye uğraştığım çeşitli sorunlar buluyorum etrafımda. Baş edemeyeceğim sorunlar buluyorum. Baş etmek istemeyeceğim... Sorun değil diyemeyeceğim sorunlarla karşılaşıyorum her gün sokakta. Yattığımda; yatağımda, yastığımın altında yüzlercesi ve binlercesi beni bekliyor. Sorunlar, beni Atlas sanıyorlar herhalde. Öyle olmalı! Hayır diyorum, ben o değilim, evet budalalığımız bakımından benziyoruz birbirimize ancak Atlas değilim ben. İnsanların güzellikler bulduğu yerde sorunlar bulmak böyle? Göz ardı etmeyi, yok saymayı başarsam keşke. Unutamıyorum. Takmamak, stoacı erdemlerin başında geliyor. Bu kendi denilene iman neden oluyor bunlara. İnanır mısınız, kutsallığımdan bıkıp usandım. Russo'nun, Niçe'nin, Kant'cığımın tarif ettiği adam olmaktan yoruldum. Kendimi oynamaktan. Bu sahicilik oyunundan gına geldi. Yaşamayacak mıyım ben? Salak, senin şu böcekten ne farkın var? Durma, Allahın böceğine laf arasında hakaret et sen.