Aslında otuz ya da yetmiş yaşında ölmenin önemli olmadığını bilmez değilim; çünkü her iki durumda da gayet doğal olarak başka erkeklerle başka kadınlar yine yaşayacaklar ve bu, binlerce yıl devam edecektir. Sözün kısası, bundan daha açık bir şey yoktu. Şimdi ya da yirmi yıl sonra olsun, ölecek olan hep bendim. O anda yapmakta olduğum muhakemede beni bir parça rahatsız eden şey, yirmi yıl daha yaşamak düşüncesinin içimde yarattığı o korkunç hamleydi. Ne var ki bu hamleyi yatıştırmak için de, nihayet o gün gelip çattığında, düşüncelerimin neler olacağını hayal etmekten başka bir şey gelmiyordu elimden. İnsan madem ki ölecektir, bunun nasıl ve nerede olacağının bir önemi yoktur, apaçık bir şeydir bu.
Önce, bana 'sen' dediğinin farkına varmadım. Ancak, "Şimdi artık sahici arkadaşsın sen!" dediği zaman fark ettim. Cümlesini tekrarladı, ben de, "Evet," diye yanıtladım. Arkadaşı olmuşum, olmamışım bence birdi, ama o, bunu candan ister görünüyordu.
Biraz sonra, bir şeyler yapmış olmak için elime bir gazete aldım, okudum. Kurschen tuzlarıyla ilgili bir ilanı kestim, gazetelerden hoşuma giden şeyleri kesip koyduğum eski deftere yapıştırdım.