Yabancılaşma : Marx'ın Kapitalist Toplumdaki İnsan Anlayışı

Bertell Ollman

En Yeni Yabancılaşma : Marx'ın Kapitalist Toplumdaki İnsan Anlayışı Sözleri ve Alıntıları

En Yeni Yabancılaşma : Marx'ın Kapitalist Toplumdaki İnsan Anlayışı sözleri ve alıntılarını, en yeni Yabancılaşma : Marx'ın Kapitalist Toplumdaki İnsan Anlayışı kitap alıntılarını, etkileyici sözleri 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Sınıflı toplumlarda ev sahibi-kiracı ilişkisi
İşçinin yaşadığı yer, işçinin ürünüyle olan ilişkisinin, yaşadığı yerin sahibi olan insanla ilişkisine nasıl bağlı olduğunun mükemmel bir örneğidir. Marx işçinin evinden, sadece belli belirsiz kullandığı bir “mağara” olarak bahseder: “İşçi için yabancı bir yerleşimdir, her an elinden alınabilir, kirasını ödemezse kapı dışarı edilebileceği bir yerdir.” Kapitalizmi ilkel toplumlarla karşılaştırırken Marx şunları ekler: Vahşi, mağarasında (kullanması ve korunması için kendisini vahşiye karşılıksız sunan doğal bir unsur) yabancı gibi hissetmez; daha ziyade, bir balığın suyun içindeyken hissettiği kadar evinde hisseder. Ama yoksul adamın mahzene benzeyen konutu, düşman bir konuttur; “adam ona kanını ve terini teslim ettiği sürece kendisini ona teslim eden yabancı, kısıtlayıcı bir güçtür”- en azından “burada evimdeyim” bile diyemediği, kendi evi olarak bakamadığı bir konut; onun yerine kendisini başka birinin evinde; her gün kendisini pusuda bekleyen ve kirasını ödemezse onu evden atan bir yabancının evinde bulur." 1844 el yazmaları
İşçinin ürününün işçiye düşmanlığı; çıkarları, işçinin çıkarlarına doğrudan zıt olan kapitalistin bu ürünlere sahip olmasından kaynaklanır. Marx ürünü, kapitalistin gücünün hem maskesi hem de aracı olarak görür.
Reklam
Ürünün yabancılaşmasının içerdiği üçüncü ilişki, işçinin kaybettiği şeyin esiri olmasıyla ilgilidir. İşçinin ürünü, “karşısında duran kendi başına bir güç” olmuştur. Marx şöyle diyor: “Nesnenin sahiplenilmesi yabancılık olarak ortaya çıktığı ölçüde, işçi ne kadar fazla nesne üretirse o kadar az nesneyi elinde bulundurur ve kendi ürününün, sermayenin, o kadar fazla tahakkümü altına girer”.20 Marx’a göre bireyin yakından ilişkili olduğu ama denetleyemediği bu şeyler aslında onu kontrol etmektedir.
Engels’e göre, “ Doğa, insanlık tarihi ya da kendi zihinsel faaliyetimiz üzerine düşünürken karşımıza çıkan ilk tablo, sonu olmayan bir ilişkiler ve etkileşimler labirentidir; burada hiçbir şey eskiden olduğu gibi ve eskiden olduğu yerde kalmaz; her şey hareket eder, değişir, vücuda gelir ve yok olup gider.”9 Engels’e göre diyalektik anlayış Antik Yunan’ın kimi filozoflarında zaten vardı, ancak ayrıntılar düzgün bir şekilde anlaşılamadığı için resmin geneli belirsizliğini koruyordu. Ayrıntılara ulaşabilmek için ise süreçler, diğer unsurlardan yalıtılarak incelenmeliydi; bağlantılar, yapay parçalara bölünmeli ve bu parçalar da sınıfların içine yerleştirilmeliydi. Bu iş Antik Yunanlılar tarafından başlatıldı ve kimi gecikmelerle de olsa 19. yüzyıla kadar devam ettirildi. “Ne yazık ki”, demektedir Engels “bu araştırma yöntemi bize (…) doğal nesneleri ve doğal süreçleri yalıtık halde; şeylerin engin ara bağlantılarının bütününden kopuk gözlemleme alışkanlığını da bıraktı.”10 Bacon ve Locke, bu sınırlayıcı bakış açısını doğa bilimlerinden felsefeye taşıyan oyunun kötü adamları olarak anılırlar.
Marx’ın diyalektiği şeylere bakmanın bir yoludur, ayrıca, hem farklı varlıklar arasındaki ilişkileri hem de bir şeyin geçmişi, bugünü ve geleceği arasındaki ilişkileri ortaya çıkarmaya yoğunlaşan sorular üzerine çalışmanın da bir yöntemidir.
Marx’ın diyalektiği, şeyleri, diğer şeyler içinde, diğer şeylerle birlikte ve diğer şeyler aracılığıyla gerçekleşen gelişimlerinin birer momenti olarak görmenin bir yoludur. Marx’ın kullanmayı tercih ettiği ifade tarzı, diyalektiğin terminolojisini (moment, hareket, çelişki, aracı, belirlenim, vs.) oluşturur.
Sayfa 101
Reklam
137 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.