Araplar dillerine öyle bir sadakat göstermişlerdir ki, kutsal kitaplarının Arapça dışında başka bir dilde okunmasını tasavvur etmemişlerdir. Sonuçta dillerine gösterdikleri bu sadakatin bereketli ödüllerinide almışlardır.
Günümüzde, İsrail’in komşuları olan pek çok Müslüman ülkedeki Müslümanların, iman, amel (eylem) ve söylemleri arasında büyük tezatlar olduğu bir gerçektir.
Bugün, Arap ülkelerindeki çoğu gencin ibadet etmediği bir gerçektir. Fakat bu tembelliklerine rağmen bu gençler İslam'ı yaşamadıklarını inkar edecek veya İslam'ın gelmiş geçmiş sistemlerin en mükemmel sistem olduğunu hararetle savunacaklardır.
Oysa, ticari zihniyete sahip bir Arap için her şey satılacak bir metadır. "İcap ve kabul" gibi basit bir prosedür, prensipte, her türlü malın devredilebileceği hukuki bir akit mahiyetindedir.
İslam hukuku Yahudilerin ve Hıristiyanların, Müslümanları tahrik etmedikçe dini özgürlüklerini serbestçe yaşamalarını garanti altına almıştır. Bu tahrikin somut örnekleri şunlardır: Müslüman mahallesinde haç çıkarmak veya şofar çalmak.
Günümüzde İsrail'le komşuları arasındaki tezat çok belirgindir. İsrail halkının çoğu ya Avrupa'dan gelen göçmenler ya da bu göçmenlerin çocuklarıdır. Yeni devletin siyasi ve ruhani liderliği dikkate alınacaksa, bu devletin daha ziyade Avrupai karakteri göz önünde bulundurulmalıdır.