- " (…) Belki de edebiyat, sadece lisaniyat (filolojik) sayılamayacak tarihî şartlarda, altüst edici bir tür hukukîliğe her zaman açık olan bir yeri doldurmak üzere ortaya çıktı..."
Tartışmak gerek ama hiçbir şeyi zorlamadan, hiçbir şeyi bozmadan, hiçbir şeyi saptırmadan. Gerçi bunlar pek görülmeyebilir, pek duyulmayabilir; ama bunun aksi yine de felaket olur.
Yasanın zorlaması sonucunda ortaya çıkan duygu, kendinde, bir yasaya teslimiyet olarak, yani buyruk olarak, hiçbir keyif içermez; bu şekilde ele alındığında, eyleme bağlı bir hoşnutsuzluk içerir daha ziyade.
Lyotard, Kantçı olmayan bir soruya yanıt vermek için Kant'ın kaynaklarınoı -ya da temel bir Kant kaynağını- oyuna sürer. Nasıl yargılamalı? sorusu Kant için önemli değildir. Onun için söz konusu olan, kritik aklın içinde hazır bulunan yargının eminliğini ortaya koymaktır; bu yargı bir yandan kritik aklı kendi kendini yargılayacak hale getirmekte, diğer yandan da şamaz bir şekilde görevinin kuralını ona sunmaktadır. ''Transandantal yargı doktrini''nin Giriş bölümünde Kant, transandatal mantığın, "öğrenilemeyecek tikel bir yetenek" olarak yargıyı kendi doğasına terk etmeme ayrıcalığına sahip olduğunu söyler, zira ona, "kuraldan başka", bir de "a priori olarak vakayı" gösterir, ve bu vaka, duyulur deneyimin koşullarıyla sınırlama vakasıdır. Buna bağlı olarak, teorik akıldan böylece dışlanmış bulunan yargı ( koşulsuz olanla ilgili yaptığı diyalektik lapsus yüzünden), aklın pratik factum'u olarak kendini yeniden bulur, akıl ondan evrensel ve koşulsuz olana göre yargıda bulunmasını (ve eylemde bulunmasını) ister.Bu evrensel - bu son erek-, hiçbir zaman kendini sunmayacağına göre, onun hakkında ancak analojik yargılarda bulunabiliriz, veya -mış gibi yaparak yargılayabiliriz ve bunu, kural koyucu bir İdea örneğin - hatta örnekten çok daha fazlası olacak şekilde- akıllı varlıkların kurduğu ortaklık anlamında bir erekler saltanatı olacaktır.