"(...) her ilk bakışta iyi ve güzel olan nesnenin bir fakatı vardır. Her iyi içinde bir kötüyü, her güzel bir çirkini, her 'makul' 'akla uygun' bir 'gayr-i makul'ü 'akla uygun olmayan'ı gizler..."
-Haksızsın, dedim. Dil bela değildir. Dilsizlik beladır. "Bülbülün çektiği dili belasıdır" derler. Ne boş söz! Bülbül, dili olduğu için bülbüldür. Pençe yerine kaz ayağı taşıyan bir aslan nasıl aslan değilse, dili olmayan bülbül de bülbüllükten çıkar, bir balık olur.
Hem sen ne sanıyorsun, bütün bülbüller içinde:
Aman başımıza bela geliyor, şu dilimizden bizi kurtarın!.. diyecek bir tek bülbül çıkar mı?..
Dahası var, bülbülün dili yüzünden başına gelen bela nedir? Tutup kafese koymaya çalışırlar, değil mi?.. İyi ama bülbül ne yapar?
Kafese girince ötmez. Yani asıl en güzel şarkısını o zaman söyler...
Ters anlamayın, hasretim bütün ömürlerince yemişsiz bir ağaç gibi kımıldamadan boş oturanlara ait değildir. Hasretim bambaşka şartlarla çalışıp, bambaşka şartlarla dinlenebilmelerdedir.