Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Yedi Düvelin Ecnebisi

Mehmet Kabakçı

Yedi Düvelin Ecnebisi Sözleri ve Alıntıları

Yedi Düvelin Ecnebisi sözleri ve alıntılarını, Yedi Düvelin Ecnebisi kitap alıntılarını, Yedi Düvelin Ecnebisi en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Kayıp, belleğin işleyişini çarpıtır.
Başka her türlü acıya, haksızlığa, zorbalığa göğüs germesini bilir de kaybı anlayamaz insan aklı. Kayıp hep huzursuz eder, kayıp kuşkulandırır, kayıp meraklandırır. Kayıp, belleğin işleyişini çarpıtır. Suyu bulandırır. Hafızada bir kertik açar. Ve akıl tırtıklar durur bu kertiği. İnsan aklı boşluğu yadsır. Yaşamı açıklayan örüntülerden tek bir ilmek çözülse, insan, hayaletler yaratır o boşluktan. ...
Reklam
Bazı kitapları eline aldığında...
Nedir bu, dedim, bir kitaptır, dedi. FISILTILAR yazıyordu üstünde. Bunu acele etmeden, bir göle eğilip su içer gibi yavaş yavaş, ürkütmeden oku. Anladın mı? Atlar gibi ürkütmeden!.. Dediğim şekilde Fahri, şayet sulara eğilir gibi saygıyla, nazikçe ve de istekle okursan doğduğun günden beri içinde olup da farkına varmadığın şeylere ayıkacaksın. Bunu dedikten sonra kulağına doğru eğildi ve yavaşça; boşluğun içindeki derinliği göreceksin Fahri, dedi. Sonra tekrar geri çekildi; evvela kulağındaki uğultuyu duyacak sonra da onun arkasına gizlenmiş asıl sesi duyacaksın. Korkma o zaman, sakın korkma ha Fahri, dedi, çünkü kafan çok karışacak, aklını yitirdiğini sanacaksın ama zamanla anımsayacak, belki anlayacak ve şifa bulacaksın, korkma! ...
Var mı bu şekilde okuduğunuz kitap? ;)
Sonra okudukça okuyasım geldi. Bir alametti sanki. Hani yazın gününe, kırmızı tarlada, kupkuru kıraçta susuz kalırsın, dilin damağına yapışır da gölleri ırmakları içsem gene de doyamam sanırsın ya! Aynı o şekil okuyasım geliyordu o kitabı. ... Halım hal değildi hiç.  Halen de öyleyim doğrusunu ararsan ...
Halk bilimi hocası üniversite kürsüsünde:
... " Derin vadiler, uçsuz bucaksız stepler ve boy vermez nehirler, sadece coğrafyayı bölmez; günlük yaşamı, yerleşimler arası ulaşımı ve insanlar arasındaki iletişimi de kısıtlar idi. Bu da bozkırda, dağlık yerlerde veya topolojisi güç koşullarda yaşayan halklar arasında inanılması güç, irrasyonel yani gerçek dışı öykülerin türemesine yol açardı. Tekrar ediyorum; bu bir teori veya nazariye değil, kesin kanıtlarla ispatlanmış bilimsel bir tespittir." ...
"Başlarının üstündeki uzaya, yıldızların dairevi menzillerine, buyuk alem küresine, sayılara, burçların gökyüzündeki konaklarına ve akıp giden ırmaklara meftun olmuş bir ulustu onlar. Boynuzlara üfleyerek ve tefler çalarak geldiler. Hınçla, ay şeklinde bilenmiş kargılarla ve hasis bir tanrının adıyla öldürdüler. Masumların kanıyla bulandı nehir. Kaçabilenler kaçtı. Dağlara, deliklere, mağaralara gizlendi. Böylece keder ve avarelik çağı başladı. Artık saçlarını kesecekti erkekler ve serpuş dolayacaklardı başlarına" ...
Reklam
Mana ışıkta değil karanlıkta zuhur eder.
Dil tasavvuru daraltır. Sözcüklerin bellekleri kısa ve aldatıcıdır. En zengin diller, en felsefi kavramlar dahi kozmolojik duyuşun özünü emer, bilinci güdükleştirir, varlığın üstüne kalın bir çul örterek onu basit, yoz ve sığ bir düzleme indirir. Onlar anlamın söze ve biçime dökülebileceği gibi saplantılı bir dar görüşlülüğe yüz vermediler. Şu irfanın özünü nihayet kavramışlardı: Mana ışıkta değil karanlıkta zuhur eder. ...
Ben hiç sormadım, o da hiç söylemedi...
... "... bir hudutun öbür tarafına gidesi vardı hep. Oralarda bir yerde görmesi gereken biri mi, bir şey mi ne varmış. Ben hiç sormadım, o da hiç söylemedi." ...
"Güç daha bilinmezken ve iktidar tutkusuyla konuşan tanrılar yücelere çıkıp yeryüzüne yasalar göndermeyi henüz akıl etmemişken âlem ölçülü bir hoşnutluk içindeydi ve varlığın her halinde dilsiz bir huşu içkindi. Sonra maddeden ve  sürüklenişten eylem öğrenildi. Eylem gücü ifşa etti ve güç de korkuyu doğurdu. Böylece semantik çağ başladı ve yargıcılar bulaşıcı bir hastalık gibi süratle yayıldı yeryüzüne." ...
Reklam
Zamanın toleransı yoktur!..
... Zaman durmadı, kimsenin gözünün yaşına bakmadı ahh! Geçip gitti döne döne, bir yay gibi, iç içe geçmiş daireler gibi büklüm büklüm döndü ve topladı götürdü öleni, eskiyeni, eskide kalan bütün dünyayı. Unutuldu bu ölüm de, unutulan o yaşamlar gibi. ...
Belkide o uzak yerler sana varmak ister...
Ağaçlar var, gövdeleri göklere kadar alabildiğine uzanmış ve boyunları suya doğru bir sufi derviş gibi eğilmiş ağaçlar. Ve kuşlar uyuyor dallarında, gözleri pul pul parlayan turnalar ve zevzirler uyuyor. Fakat suyun karşı kıyıları çok uzak görünüyor, başka bir memleketmiş gibi, başka bir alemmiş gibi, akıl dışı başka bir nitelikmiş gibi uzak... Görünüyor ama sanki gidilerek varılamazmış gibi... ...
Hocaya itiraz...
"... insan yaşamı söz konusu olduğunda neyin gerçek neyin gerçek dışı olduğu da bir hayli su kaldırır bir mesele kanaatimce. Mesela sizin de pekala tanıyacağınız İtalyan yazar Luigi Pirandello'ya kulak verirsek; 'Hayat sonu gelmeyen mantıksızlıklarla doludur' dediğini duyarız, 'Bu mantıksızlıklar diye devam eder Senyör Pirendello 'doğru gibi görünmeye muhtaç değildirler, çünkü gerçektirler.' ... "Ve aynı yazar, hiçbir şeyin gerçek olmadığını da söylemiştir." Kaldı ki, bitkilerin, mesela çayırların, ağaçların bile kendi doğalarına özgü bir sezgileri, duyuşları olduğunu ifade ediyor bazı şairler, buna ne diyeceğiz o zaman hocam?" ...
Zaman kuşkudur...
"Zaman kuşkudur. Eylemler ve madde, tıpkı yıldız sistemlerindeki gibi bir helezonun büklümleri içinde dönüp dururlar. Ne geçmiş, geçmişte kalıp gitmiştir; ne de gelecek daha gelmemiş, daha olmamış bir şeydir." ...
29 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.