Yaz mevsimindeyiz... Mektepler, mahkemeler kapalı. Büyük, küçük hepimiz bütün bir sene durmadan ça1ışan kafalarımızı, yorulan vücudumuzu, biraz dinlendirmek ve yeni yeni kuvvet kaynakları ele geçirmek için, azat devrinden istifade ediyoruz. Herkes, kendi imkânlarına, kendi merak ve sevgilerine göre şehirleri bırakarak kırlara, deniz kıyılarına, sözün kısası tabiata dönüyor. Oralarda geçmiş günlerin iyi veya fena sürtünmelerinin sinirlerimizde yaptığı yıprantıları düzeltmeye çalışıyoruz. Bu sırada ömrümüzün sıralanıp giden günlerini birbirine zincirleyen alışkanlıklarımız, uğraşma ve çırpınmalarımız arasında gözümüze çarpmamış, dikkat bakışlarımızı üzerine çekememiş binlerce levhalarla karşılaşıyoruz. Deniz kıyılarının kızgın kumsallarında güneşten ve sudan canlılık arayanlarımız, hiç sanmam ki, bu güzel tabi at çerçeveleri karşısında yalnız derin bir hayranlık duymakla kalsınlar; ormanlarda, kırlarda, bahçelerde dolaşanlarımız ihtiyar bir ağacın, sevimli bir çiçeğin, uçuşan kelebeklerin, ötüşen kuşların bu ahenkli uyuşları önünde bir saniye olsun tabiatın sakladığı sırları düşünmemiş olsunlar. Ya geceleri... Bakışlarımızı temiz, bulutsuz bir gökyüzünde parıldayan yıldızlara doğru uzattığımız vakit, nihayetsizliklere kadar uzanan bu görünün bizi derin bir araştırmaya doğru sürüklememesine imkân var mı? Nedir bu yeryüzü, gökyüzü... ? Nedir bu yıldızlar ve bunlar arasında dolaşan seyyareler? Nedir bu gecenin ve gündüzün, yazın ve kışın, ilk ve sonbaharın böyle fasılasız uzanıp gitmesi? ... Nedir bu doğuş ile gözlerimizi ve gönlümüzü şenlendiriveren güneş? ... Nedir bu hilalden bedre ve bedirden hilale kadar her gece çehresinin görüsünü değiştiren ay? Nedir bu ara sıra görünerek insanları korkutan kuyruklu yıldızlar. Zaman zaman gökyüzünde bir donanma yapan şahaplar? Ya üzerinde gezip dolaştığımız, yiyip içtiğimiz, yaşayıp öldüğümüz bu yeryüzü de ne? Etrafımızda gördüğümüz şu dağlar ve tepeler, şu dereler ve çaylar, şu göller ve denizler, şu ormanlar ve çöller... . Bütün bütün tabiatın elinden nasıl çıkmış? Bugünkü şekillerine nasıl girmiş? Ve yarın acaba ne olacaklar?...