Özlemle dolu bir gün. Ev özlemi değil bu, evdeyim zaten. Daha çok, geçmişteki böyle günlere özlem benimkisi. O halde “özlem” değil “hüzün” demem gerek.
Kimsecikler yok sahilde. Tek bir leşkargası süzülmüyor havada, her daim meşgul gri kumçullukları da yok. Ne uçak, ne gemi, ne petrol platformu. Pantolonumu çıkarıyor, sabahleyin yeniden açmak zorunda kaldığımız patikadan denize birkaç adım giriyorum. Göz alabildiğine uzanan bu yerde tek gürültü eden benim. Arkamda, çok ama çok arkamda, diye geçiriyorum aklımdan, güneşin hiç üzerinde batmadığı IJssel gölü var. Dizlerime kadar suya girdiğimde, kollarımı kavuşturup biraz sola, ufkun bir tırnak boyu üstünde asılı duran güneşe dönüyorum. Alt yanı, eriyen mum gibi suya karıştığında, dönüp geriye, yarığa tırmanmaya başlıyorum. Heather Hill’in tepesinde oturduğumda görüyorum ancak pantolonumun kayaların arasında yapayalnız, adeta canına kıymış birinden geriye kalmış gibi yattığını.
Başka bir yere gidip geldikten sonra evi bir tuhaf gelir insana. Evdeki her şeyin bırakıldığı gibi kalması mıdır bunun nedeni? Önemsiz bile olsalar, insanın bir şeyler yaşaması, birkaç saat de olsa yaşlanması mıdır yoksa?
Sayfa 107 - Metis Yayınları / Üçüncü Basım: Temmuz 2023 / Özgün Adı: Boven is het stil / Hollandaca Aslından Çeviren: Türkay YalnızKitabı okudu