"Çok düşündüm, neden bunları yazdım, diye. Burada insanın vakti bol oluyor. Sonra anladım ki, hep var olduğunu düşündüğümüz bir okur için yazıyoruz bir hikâyeleri. Orada, bilmediğimiz bir yerde, cumbalı bir evde ya da apartman dairesinde, belki çocukları doyurmuş, çantalarını hazırlamış, yakalarını, önlüklerini takmış, sonra iki gözlerinden öpüp uğurlamış biri için yazıyoruz. Sabahın hayhuyu geçtikten sonra ferahlayacak. Belki de koşarak işe gidecek. İncire ya da tütüne. Yolda, Selçuk vapurunda iskele tarafına, bahar güneşine oturup kitabını açacak. Bizim hikâyemizi okuyacak. Mesut olacak ve huzurla saçlarını geriye atacak. Sonra da çaycı çocuğa gülümseyecek. Ha? Olmaz mı? Belki de biz işte onun için, bizi seven sadece bir okur için yazıyoruz bütün bunları.”
Kendime matematik problemleri soruyorum. Yöndeş açıların aynı değerde olduğunu, integral hesabını, iki negatif sayının çarpımının pozitif olacağını ispat ediyorum.
Televizyonun altındaki rafta son okuduğum kitap duruyor. Yanına gidince cümleleri çekip çıkarabiliyorum.