Ağaçlardan, kuşlardan, rüzgardan ve denizden bir ses bekliyorduk. Bir mucize olmasını. Biz mi kör ve sağırdık yoksa doğanın bize söyleyeceği bir şey mi yoktu?
Baykuşlar, turnalar, kargalar sonra kartallar simgeledikleri anlamlarıyla ablamın dünyasında yeniden oluşur, onların dünyasına dalıp gider, bulduğu anlamı hayatının parçalarıyla birleştirirdi.
Şans vardır ama şanssızlık yoktur.
Hazırlıksız yakalandığımız, üstesinden gelemediğimiz her şeyi kötü talihe bağlarsak çıkış yollarını da kapamış oluruz.
Bir anıyı paylaşmak gibi yazılan çok öykü kitabı var. Çoğunlukla bu öykü kitaplarını okurken "amaan be yaaa!" diyerek kesiyorum okumayı. İçerisinde neredeyse hiçbir duyuya, duyguya hitap etmeyen cümleler varmış gibi geliyor bunlar bana ama Fadime Uslu'nun Yüzen Fazlalıklar kitabındaki öyküler kendini okutmak için bir şey yapmıyor aksine siz okumak için hevesleniyorsunuz. Belki Devamı yok mu bunun, acaba ne oldu sonra, keşke devam etse diyeceğiniz öyküler.
Mesela Mari'ye ne oldu acaba? Leyla ablasının yalnızlığına ne çözüm getirebilirdi aslında? Kawabata'nın ölüme gitmesi güzün vericiydi, hele kendilerine bakabilmek için yaptığı resimleri satan kadının hayata karşı üstünlük kazandığı izlenimi ne hoş.
Güzel öyküler var Yüzen Fazlalıklar'da. Yüzen Fazlalıklar da güzel anlamda.