Zamansız; vicdan, empati, umut bekleyen öykülerden oluşan bir kitap. Sokakta yanından geçip gittiğiniz insanların hikayesini görmeye davet ediyor sizi. Vaktinizin olmadığı, en önemli insanın kendiniz olduğu dünyadan koparıyor, bir yanıyla insan olduğumuzu hatırlatıyor.
Yazar, süslü cümlelere, olayları ekstra dramatize etmeye gerek duymuyor. Bu yönüyle dinlendiren, okuru yormayan bir kitap. Sadeliğin, sıradanlığın içindeki o ince çizgiyi kendimiz yakalıyoruz. Herhangi birinin yaşadığı, artık normal kabul edilen bir gün gibi başlıyor her bir hikaye. Sonlara doğru bir şey var burada hissi yakalıyor bizi. Ve çoğunlukla son cümlede öylece bırakıveriyor o ince sızıyı. Tesadüf mü, kader mi? Herkesin bir yarası var, çok da derinlerde değil aslında, sadece bakmaya, görmeye vaktimiz yok.
Kitaptaki öykülerin, nadiren de olsa bir kısmında tamamlanmışlık var. Diğerleri ise, eksik kalan insanları anlatıyor. Öykü bir şekilde sonlanıyor ama o insanlar hayatın bir noktasında yarım kalmışlığıyla bekliyor. En çok da çocuklar dokunuyor bize. Bir gün eksik yanlarını tamamlayabilirler mi, büyümek kaçınılmaz ama iyileşmek mümkün mü?