1923 de Kadın Ve Kızlarımıza, Namuslarımıza Verdiğimiz Değer
Bizim halimize bakınız. Şimdi Mustafa Paşa’da köylüler bana ihtiyar bir adam getirdiler. Kız arayan Bulgarlara köylü kızları haber verip teslim etmiş. Siz olsanız bu adama ne yaparsınız ?
O vakitleri pek de yukarı kıvrık olmayan bıyıkları altından gülümseyerek:
- Beni günaha soktu. Dayanamadım, öldürmeye mecbur oldum, dedi.
Salondan çıktıktan sonra, Hacı Adil'e bu zatın kim olduğunu sordum.
- Mustafa Kemal Bey, dedi.
Sonra biraz şaşıca gözlerini manalaştırarak, ilave etti:
- Yamandır!
İstasyonda bir kadın durmuş gelene geçene :
- Benim Ahmet’i gördünüz mü? diyor.
Hangi Ahmet’i ? Yüz bin Ahmet’in hangisini?
Yırtık basmanın altından kolunu çıkararak, trenin gideceği yolun, İstanbul yolunun aksini gösteriyor.
- Bu tarafa gitmişti, diyor.
O tarafa? Aden’e mi, Medine’ye mi? Kanal’a mı? Sarıkamış’a mı? Bağdat’a mı?
Ahmet’ini buz mu, kum mu, iskorpit yarası mı, tifüs biti mi yedi?
Eğer hepsinden kurtulmuşsa, Ahmet’ini görsen ona da soracaksın:
- Ahmet’imi gördün mü?
Hayır... Hiçbirimiz Ahmet’ini görmedik, fakat Ahmet’in her şeyi gördü. En alasından cehennemi gördü.
Aşağıya doğru öteki misafirlerin arasında bir kurmay göze çarpıyordu. Sarışın, sert ve bakınırken gözlerine takılmamak imkânsız! Hacı Adil, arasıra ona dönüyor. Belli ki, rütbesi ile nisbetsiz bir önemi var. Biz Meşrutiyet'in komitacılık âleminde bu önemlere alışmıştık. Salondan çıktıktan sonra, Hacı Adil'e bu zatın kim olduğunu sordum.
-Mustafa Kemal Bey, dedi.
Sonra biraz şaşıca gözlerini manalaştırarak, ilave etti:
-Yamandır!