1923 de Kadın Ve Kızlarımıza, Namuslarımıza Verdiğimiz Değer
Bizim halimize bakınız. Şimdi Mustafa Paşa’da köylüler bana ihtiyar bir adam getirdiler. Kız arayan Bulgarlara köylü kızları haber verip teslim etmiş. Siz olsanız bu adama ne yaparsınız ?
O vakitleri pek de yukarı kıvrık olmayan bıyıkları altından gülümseyerek:
- Beni günaha soktu. Dayanamadım, öldürmeye mecbur oldum, dedi.
Şöyle bağıranlar:
— Altın değeri ormanlarımız işlemiyor.
— Paha biçilmez madenlerimiz toprak altında yatıyor.
— Dünya değeri mahsullerimiz tekniksizlikten ölüyor.
Haksızsınız: Biz ormanlarımızı, madenlerimizi, mahsullerimizi ve sanayimizi değil, biz Türk’ümüzü işletmiyoruz.
Bir Fransız raporu diyor ki:
“Lübnanlılar ihtilal yapmazlar. Bizden bir vakitler silah istediler, verdik. İsyan çıkaracakları yerde, silahları çöl Araplarına sattılar!”
Zeytindağı’nın tepesindeyim. Lût Denizi’ne ve Gerek Dağları’na bakıyorum. Daha ötede, Kızıldeniz’in bütün sol kıyısı, Hicaz ve Yemen var. Başımı çevirdiğim zaman Kamame’nin kubbesi gözüme çarpıyor. Burası Filistin’dir. Daha aşağıda Lübnan var; Suriye var; bir yandan da Süveyş Kanalı’na, öbür yandan Basra Körfezi’ne kadar çöller, şehirler ve hepsinin üstünde bizim bayrağımız var! Ben bu büyük imparatorluğun çocuğuyum. Çıplak İsa, Nâsıra’da marangoz çırağı idi; Zeytindağı’nın üstünden geçtiği zaman, altında, kendi malı bir eşeği vardı. Biz Kudüs’te kirada oturuyoruz. Halep’ten bu tarafa geçmeyen şey, yalnız Türk kağıdı değil, ne Türkçe ne de Türk geçiyor. Floransa ne kadar bizden değilse, Kudüs de o kadar bizim değildi. Sokaklarda turistler gibi dolaşıyoruz.