Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Ahmet sigarasını bir düziye çekiyor. Hasan’ın ince yüzü bumburuşuk, gözlerini uykusu gelmiş bir çocuk gibi kırpıştırıyordu. Ahmet’in şaşılaşarak sigarasının ateşini seyreden gözlerinin içinde bir hülya – yat, koru, yalı sahibi milyoner Ahmet ve yeşil gözlü, saz gibi ince, peri gibi güzel karısı... Başından ayağına kadar ipek ve elmas içinde. Hasan’ın kırpışan gözlerinin arkasında başka bir hülya – uzun, iri, kıvırcık kara saçları omuzlarına dökülmüş, siyah gözleri tatlı şehla bir kadın. Gerçi arkasında ipek bir pijama var, fakat ellerinde hizmetçilik günlerinin, ağır emeklerinin vurduğu damgalar da var. Parmakları şiş, kırmızı, avuçları sert, geniş, kudretli eller. Fakat Hasan’ın omzuna dokunduğu, yanaklarını gül yaprakları okşar gibi, kıyamayarak sevdiği zaman temasları ipekten örülmüş bir rikkat timsali. Bu eller Hasan’ın anası Zeyno’nun. Hasan kitaplarının üstünde uyuklarken o ayaklarının ucuna basarak odasına gelir: — Gözünden uyhu ahir, soyha... derdi.
Teresa, benim piç olduğumu biliyordu ve bana sürekli neden araştırmadığımı, hiç olmazsa, annemin kim olduğunu merak edip etmediğimi soruyordu. "Belki de," diyordu bana, "bu tavrın, ta- şıdığın kan yüzündendir. Annen baban Çingenedir, tüylerin bile kıvırcık senin..."
Reklam
Peygamberimiz ﴾ﷺ﴿ ’in şemâili ⤸
Hz. Ali, Peygamberimiz Hz. Muhammed Aleyhisselam Efendimizin şekil ve şemailini şöyle tarif eder: Peygamber Aleyhisselam ne öyle uzun boylu ne de kısa idi. Uzuna yakın orta boylu idi. Kendisinin el ve ayak parmakları kalınca; başı, vücut yapısıyla dengeli biçimde, büyükçe idi. Omuzları, dizleri ve bilekleri kemikli idi. Göğsünde, göbeğine kadar
Kurban olurum sana ey benim Gül Sultanım ❥
bilmem ki nasıl anlatayım bağışlanmaz suçu dünyayı sevmek bir de o adını bile bilmediği kıvırcık saçlı “devrimci” öğrenciyi
Alevî erkeklerinin kıvırcık bir kokusu vardır   karanfil tadı bırakır adamın dudaklarında  ha uçan halıya binmişsin ha gecelemişsin bir Alevî erkeğinin kollarında  uçtuğun Burak zamanı kanat evliyalar uyur doğunun bütün levhalarında    dudaklarının içinde gülyaprağı ve elma kabukları saklıdır kelimeleri öpüşlerle değiştirirken tek tek seçersin  nar dişler gibi kamaşırsın omuz başlarında bir gecede kaç köprü geçtiğini  ne kollarına kapıldığın ırmaklar bilir,  ne sen bilirsin  bin gece bir bulunur doğunun kayıp masallarında 
Sayfa 29 - Metis Yayınları, 2.Basım Ocak 2002, İstanbulKitabı okuyor
Ölümü Melahat'ten öğrendim ben. Sekiz yaşındaydım ve okulda yanımda oturuyordu Melahat. Bembeyaz solgun bir yüzü, kıvırcık saçları ve mavi gözleri vardı. O dönemde uzun süre okula gelmedi Melahat. Sonra tekrar geldi. Aradan bir süre geçtikten sonra tekrar gelmemeye başladı. Sonra ara daha da uzadı ve ben kıskanıyordum okula bu kadar az gelmesini. Bir gün geldiğinde saçları dökülmüştü Melahat'ın. Bir dahaki gelişinde kaşları da yoktu. Bir tek gözlerinin maviliği renk veriyordu yüzüne. Eskisi kadar oynamıyor, ağır hareket ediyordu. Çabuk yoruluyordu ve annesi ayrılmıyordu yanımızdan. Bir daha gelmedi Melahat. Ben sekiz yaşındaydım ve ölüm Melahat demekti benim için. Ben sekiz yaşındaydım ve ölüm solgun bir yüz, dökülmüş saçlar, mavi bir çift göz demekti. Her ölüm biraz Melahat'ti benim için. Her ölüm Melahat'e gönderilen selamdı belki de...
Geri199
1.000 öğeden 991 ile 1.000 arasındakiler gösteriliyor.