“ Görmesem yüzünü kör olur gözüm,
Gözlerim yüzüne bakmak içindir.
Adında tutuşur en yakın sözüm,
Hitabım, kalbini yakmak içindir.
Sendeki baharı bulamam gülde,
Güzüm bahar olsun, yüzüme gül de.
Bir kızıl çiçektir aşkın gönülde,
O çiçek göğsüne takmak içindir. “
HASAN ALİ YÜCEL
1921 yılı 5 Nisan akşamı İsmet Paşa adında bir serdarın kılıcı, tıpkı bundan dört yüz şu kadar sene evvelki serdarın kılıcı gibi tarihi ikiye böldü. Dört beş günden beri bütün Şark dünyası ve bütün Asya için yeni bir devir açılmıştır. Bu mübarek ve ilâhî kıta asırlarca süren bir uykudan sonra tâ göbeğinden sarsılıyor. Bütün vatan şehitleri türbelerinden başlarını kaldırıyor. Asırlarca sisli Şimal bölgelerinden esen rüzgârlar önünde hâk ile yeksan olan eski mukaddes beldeler tekrar yeryüzüne çıkıyor. Cümle mazlûm milletler demir ve çelikten zincirlerini kırıyor ve karanlık mahbeslerinden dışarıya boşanıyor.
Hubutu âdem'den beri ilâhî ve insani birçok mucizelere şahit olan bu kıta Türk ordularının yaptığı bu son mucize kadar büyüğünü hiç görmemişti. Dünyanın bağrı yüzyıllardır bir hak ve adalet ateşi içinde yanmakta idi. Türk dilâverleri bu ateşi kendi kanlariyle teskin ettiler. Bütün yanan dudaklara, kuruyan ağızlara bu kızıl şerbetten tas tas uzattılar. Bu sebilden bütün susamışlar kanacaklardır. Bu sebilin suyu bütün hummalıların sıtmasını dindirecektir.