Benim atalarım.
Türk (Türkmen) ve Fars boylarının karışması sonucunda İran ve Horasan topraklarında gelişen ve genişleyen Acarlar, 15-16. Yüzyıllarda Kızılbaşlar'ın asıl çekirdeği sayılmış.
I Şah İsmail & Safevî Devleti'nin Türklüğü
Keza Şeyh Safiyüddin'den bahsederken “Türk oğlu” ve “Türk genci” ifadelerine yer verir. I. Abbas döneminin ünlü tarihçisi İskender Bey Türkmen de bu eseri kaynak olarak kullanır ve “Türk genci” ifadesini tekrarlar. Bununla birlikte tarihî kaynaklarda karşımıza çıkan en önemli gerçek, devletin birinci unsur olarak Türklere dayanması, ordu ve saray dilinin Türkçe olmasıdır. Bunlar hiç değilse Safevî Devleti'nin Türklüğünü görmezden gelmemizi engellemektedir.
Reklam
I Şah İsmail Türklüğü
𝑨𝒍𝒆𝒎-𝒂̂𝒓𝒂̂-𝒚𝒊 𝑺̧𝒂𝒉 𝑰𝒔𝒎𝒂𝒊𝒍 adlı eserde ise Şeyh Safiyüddin ve ailesi Türk olarak anılmaktadır. Şeyh'in babası Seyyid Cibril'in Şiraz'a yaptığı yolculuk anlatılırken onun bir Türk dervişi olduğuna vurgu yapılır.
Azerbaycan
Azerbaycan bölgesi Selçuklular tarafından zaten İslamlaştırılmış ve Türkleştirilmişti.
Çaldıran Savaşı
Âlî'ye göre Çaldıran Savaşın'da ölen Kızılbaş askerinin sayısı yirmi iki bin kadardır.
Yine Kürtler
Şah’ın çağırıp kimlik verdiği Kızılbaşlar sonunda yine Osmanlı toprağına gelip devleti içten yıkmaya çalışıyorlardı. Şehzade buna karşılık -eğer sultan olursa- dağdan düze indirip iskân etmeyi düşündüğü Kürtleri kullanmak için onlara haklar tanımayı düşünüyor, fakat bu sefer aynı hakları Kızılbaşlara tanımadığı için onların yeniden isyan edeceklerini biliyor,
Reklam
Kızılbaşlar Korkmazlar. Yüce dağların kartallarına benzerler. Türkü söylerler ki, Çok yanık. Elalemin Parmakları ağızlarında kalır, Kızılbaş türkülerini dinlerken...
Allah belanızı versin puhhhhhh
Birkaç gün sonra da askerler şehri yağmalamaya başladılar. Çok geçmeden mübarek mekânlar bile darmadağın edildi. Elbette Sünniliğin mekânlarıydı bunlar. İmam Azam, Abdülkadir Geylani, Hallac-ı Mansur, Cüneyd-i Bağdadî türbeleri başta olmak üzere sayısız türbe ve köklü medreseler yıkıldı. Üstelik de bazı kendini bilmez Kızılbaşlar, türbelerde medfun âlimlerin kemiklerini dışarı çıkartıp “Sünni köpeği!” diye hakaret ederek üzerlerine tükürmüşler, kırıp ufalamışlar bile. Bu hususta Bağdatlı genç şair Fuzulî, Şah adına Beng ü Bade adlı bir kitap yazıp ondan Bağdatlılar için merhamet istedi ve bilhassa türbelere zarar verilmemesi için dilekte bulundu. Şah, Fuzulî’yi dinlemedi, kitabı için birkaç altın caize verip geri çevirdi. Şiirlerini de fazla sevmedi herhalde. Yine de Kızılbaş dervişler bu şiirleri ezberlemekten geri kalmadı.
Bu yazıyı okurken " şimdi naneyi yedik", dedim içimden
Kızılbaşlar babacım; Kızılbaşlar geliyor. Ali Veliyyullah aşkına, Kızılbaşlar geliyor. Şükürler olsun babacım!.. Şeyh Cüneyd’in kutlu soyu, Şeyh Haydar’ın mübarek yolu Erdebil şafağına doğacak!..”
Görülüyor ki, bir millet veya din grubu içinde de zamanla kültür gelişmeleri ve farklılaşma ve sonuçta çatışma kendini gösterebilir. Anadolu Türk İslâm kültür dairesi içinde Kızılbaşlık her şeyden önce bir farklı kültür ve yaşam tarzını temsil eder. Bunun sonucu, Sünnî inanç ve yaşam tarzıyla Kızılbaşlar arasında bir karşıtlık ve çatışma ortaya çıkmıştır..
Sayfa 144 - Kronik KitapKitabı okudu
Reklam
Bitti
Ancak fırtınalı günler de başladı. Çünkü şah İsmail 'e kayıtsız şartsız itaat eden Kızılbaşlar, Tahmasb 'a karşı aynı bağlılığı göstermediler
Sayfa 156
Olmuyor böyle şah
Şah İsmail 'in Çaldıran sonrası günlerini daha çok eğlence ve av partilerinde geçirmesi ve bu yönüyle halkın nazarında Mürşid -i Kâmil sıfatından uzaklaşarak sıradan insan konumuna inmesi Kızılbaşlar arasında ciddi bir kırılma meydana getirdi.
Sayfa 154
Şeyh Cüneyt'in 1460 yılında ölümünden sonra faaliyetlerini, Uzun Hasan'ın kız kardeşinden doğan oğlu Haydar devam ettirmiştir. Şeyh Haydar'ın ilk yılları Anadolu'daki teşkilatı geliştirmek ve müritlerin sayısını artırmak faaliyetleriyle geçmiştir. Ayrıca Haydar, müritlerine on iki dilimli, üzerine beyaz bir tülbent sarılan sürahi biçiminde kızıl bir tác giydirmiş ve bundan dolayı da mensuplarına "Kızılbaş" adı verilmiştir. Zaten Safevi tarikatının Anadolulu müritlerinin de -Türk oymakları ve köylülerinden oldukları için- giydikleri börkün renginin kızıl olması tabii idi. Böylece bu ad, Türkmenler arasında hiç yadırganmamış ve hatta benimsenmiştir. Kızılbaş, Safevi Devleti'nin kuruluşuna katılan, onun asıl dayanağını teşkil eden ve devlet katında imtiyazlı unsur demektir. Dolayısıyla Kızılbaşlığın merkezinde Safevi taraftarlığı yer almaktadır. Kızılbaşlar, ağırlıklı olarak Oğuz grubu Türkmenleri olup hayvancılıkla geçinen göçebe boylar idiler. Bunlar zamanla Safevi askeri aristokrasisinin temelini oluşturmuşlardır.
Sayfa 177 - TÜRK TARİH KURUMU YAYINLARIKitabı okudu
Allah belanızı versin
Kızılbaşlar şah İsmail 'in emriyle Kûfe'deki Ebu Hanife 'nin türbesini yaktılar; mezarını açıp kemiklerini yakıp, küllerini ətrafa saçdılar
Sayfa 90
593 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.