Ararat Ermeni Lejyonu
Osmanlı hükümeti tahminen 1915 yılının Mart ayında, Gelibolu Yarımadası’nda Mustafa Kemal kumandayı devralıp İtilaf kuvvetlerinin çıkartmasına hazırlandığı sıralarda, Anadolu’nun savaşa yakın bölgelerindeki bütün Ermeni nüfusu tehcir etme kararını alır. Oysa Enver daha 25 Şubat 1915’te Ermeni Patriği’ne “Osmanlı ordusundaki Ermeni askerlerin
Mustafa Kemal'i cephede ziyarete gelen protokol azaları
Şairler, ressamlar ve bir besteci 11 Temmuz 1915’te Başkumandanlığın davetiyle cepheyi ziyaret etti. Hikmet (Onat, 1882-1977) siperlerde çalışıp gördüğü enstantaneleri tuvale geçirdi ve ağır hasarlı düşman filosunu betimleyen büyük bir panorama çalıştı. Ekim ayının sonlarında Suriye’den bir grup Arap edebiyatçı geldi, ana karargâhta Mustafa Kemal’e methiyeler düzdükten sonra askerlere dinî tembihlerde bulundular. Protokole göre cepheyi ziyaret eden en rütbeli misafir (1 Şubat 1916’da hayatına kendi eliyle son verecek olan) Veliaht Yusuf İzzeddin Efendi’dir. Veliahdın heyetiyle sohbette, Mustafa Kemal’in tekrar Kuzey Afrika’ya atanması, tuğgeneralliğe terfii ve fiilen orduların başkumandanı olarak hizmet vermesi teklif edilmiş olmalıdır.
Reklam
Mustafa Kemal'in Teşkilat-ı Mahsusa'ya bakış açısı
“Teşkilât-ı Mahsusa”nın amacı Osmanlı’nın “milli çıkarları”nı (bilhassa Rum ve Ermeni azınlıklar aleyhine) içerde ve aynı zamanda devlet sınırlarının dışında, örneğin 1912’den beri “Vardar-Sırbistan” adı altında bir “yurtdışı” haline gelmiş olan Makedonya’da, Kafkaslar’da, Mısır’da, Afrika, İran ve “Rusya Orta Asyası”nda yani Türkistan’da savunmaktı. İttihatçıların “vurucu gücü” (Erik Jan Zürcher) olarak da adlandırılan gizli servis Enver’in mutemedi olan subay Süleyman Askerî’yi yetkilendirmiş, kısa aralıklarla Sofya’ya gönderiyordu. Askerî, 14 Nisan 1915’te Basra’da İngilizlerin hızlı ilerleyişi karşısında düştüğü çaresizlik duygularıyla intihar edince, Mustafa Kemal’in deyişiyle İstanbul’da Makedonya Komitesi’ne yazılıp kahramanlık taslayan herkes sırayla Sofya’nın yolunu tutmaya başlar. Mustafa Kemal Makedonya’da yeraltı faaliyetlerinde bulunmaktan yana değildir; Teşkilât-ı Mahsusa’nın çevirdiği işlerin Sırbistan ve Yunanistan’daki Müslümanların yani Türklerin durumunu düzeltmek yerine daha da kötüleştirdiğini düşünür.
Atatürk'ün ölümü (...) halkın tüm katman ve kesimlerini derinden sarstı. Hakikaten adeta bütün Türklerin babası ölmüş gibiydi. İnsanlar naaşının önünden sessizce geçip ona son bir kere daha saygılarını göstermek için sel gibi akıyordu. Dolmabahçe Sarayı'ndan başlayan, Galata semtinde köprüyü geçip Sarayburnu'na kadar uzanan matem konvoyuna üniversite profesörleri de -protokole göre bakan, milletvekilleri ve kordiplomatiğin arkasında- frak ve silindirle katılmıştı. Kilometrelerce uzayan yürüyüş kolunun geçtiği caddelerde insanlar iki yana dizilmiş, ağlıyorlardı. Bütün pencerelerde, bütün evlerde herkes ağlıyordu. Yürüyüş kolunun içinde ilerleyen bizler için manzara şuydu ki, tüm bir İstanbul şehri son saygı törenine katılmak için ağlayarak buraya akmıştı. 1938 yılının o Kasın gününde gördüğüm samimi halk matemine ne daha önce şahit olmuştum ne de hayatımda daha sonra bir daha böyle bir yas gördüm.
Bitlis valisi Mustafa Abdülhalik (Renda)... Taner Akçam’ın deyişiyle “milli Kurtuluş Savaşı’na katılarak hayatta kalmayı garantileyen “ üyelerine tipik bir örnektir; yoksa zorunlu çalışmaya veya ölüme mahkum edilecekti.
Sayfa 121Kitabı okudu
Geri149
496 öğeden 491 ile 496 arasındakiler gösteriliyor.