"İnsan deli olmasa bile biraz hassas bir kalbe sahip olabilir, pekâla, öyleleri vardır ki ufak tefek şeyler onları yaşatır da sert bir söz onları öldürür. Ben öyleyim işte."
"-Anladım, öyle çok gülüyordunuz ki!
-Yaa! Ha evet, eskiden çok gülerdim.
-Şimdi artık gülmüyor musunuz?
-Yoo, şimdi de gülüyorum. Yaşamak öyle güzel ki!"
Yok, yok! Ardı arkası gelmeyecekti alçalmamın! Onun yanında bile dik duramıyordum; nereye dönsem batıyordum, dizlerime dek batıyordum, belime dek batıyordum, bir kez rezilliğe bulaşmıştım ve ne yapsam kendimi kurtaramıyordum. Bundan ötesi olamazdı!
Açlık. Bir insanın çöküş hikayesi.
Peki siz Ne kadar açlığa dayabilirsiniz?
‘Fazla gurur insanı öldürür" diyor yazar. Ve kahramanımız gururundan kimseye el açmıyor, yardım istemiyor. Hiç parası olmadığı için para kazanmak, hayatını devam ettirmek, karnını doyurmak için makaleler, yazılar yazıp gönderiyor. Kimisine çöp deniyor, kimisi okunmuyor. Çaresizlik ve sefillik içinde yaşamaya mahkum kalışına, her şeye rağmen aşık oluşuna, bazen hayatı boşverip eğlenmesine tanık oluyoruz.
Yazarın yayımlanan ilk romanı. Aynı zamanda yarı otobiyografik bu kitap 1920 Nobel ödülü almış.
Güçlü betimlemeleri sayesinde okuyucuya sonuna kadar açlığını hissettiriyor. Tokluğunuza utanıyorsunuz.
Bener Aç, işsiz, bir yandan da edebiyata meraklı bir öksüz olan Musa'nın 1928 İstanbulu'nda başından geçenler konu edilmektedir. İlk sayfada söylendiğinden yola çıkarak, bu romanın Knut Hamsun'un yine aynı isimli romanından esinlenerek yazıldığı düşünülebilir. Ben Hamsun'unkini okurken epey sıkılmıştım ve bireysel açlık gibi sıradan bir ezikliğin neden konu edilip bu kadar da ünlü bir roman ve yazar sonucuna geldiğini anlayamadım. Dinamo'nunkini okurken de kitabın ilk yarısı aynı sıradan yavan bireysel açlık deneyimleriyle geçti. Romanın ikinci yarısından itibaren Casanova veya Valentinovari maceraları ilginç ve renkli olduğu için hızla aktı. Toplumsal sorunları haklı olarak dert edinen değerli şair/yazarlarımızdan Dinamo'nun bir bakıma kendi yaşamını bir ölçüde yansıtan bireysel açlık hikâyesini niçin toplumsal bağlantılarını konu etmeden ele aldığını da pek anlamadım. Herhalde Hamsun'dan çok etkilenmiş olmalı.