“Tevbe kökü ile istiğfar yaprağını karıştır… Kalb havanında tevhid tokmağı ile döv. İnsaf eleğinden geçir, gözyaşıyla yoğur, aşk fırınında pişir… Akşam - sabah bol miktarda ye… O zaman göreceksin senin hastalığından eser kalmaz” dedi.
Hafızanın biriktirdiği hatıraları tekrar seyretmekten herkesin aldığı haz coğunlukla bazılarında, örneğin hastalarda daha yoğundur, çünkü bir yandan fiziksel acının zorbalığı gidip doğada bu hatıralara benzer görüntüler aramaktan kendilerini meneder, bir yandan da her gün tazelenen iyileşme umudu pek yakında bunu yapabileceklerine dair kendilerine bir güven verir; dolayısıyla, sadece birer hatıra, birer görüntü olarak algılamadıkları bu suretleri tekrar görme arzusu, iştahı canlı kalır. Ama hatıralar benim için birer resimden ibaret olsa ve onları hatırladığımda zihnimde sadece bir görüntü canlansa bile, aniden, özdeş bir duyu sayesinde içimde bu resimleri görmüş olan çocuk, yeniyetme canlanır, bütün benliğimi kaplardı. Sadece dışarıdaki hava ya da odanın içindeki koku değişmez, benim benliğimde de bir yaş değişimi, şahsiyet değişimi olurdu. Buz gibi havada o çalı çırpının kokusu, adeta geçmişin bir parçasının, eski bir kıştan kopmuş, görünmez bir buz kütlesinin odamda ilerlemesi gibi bir şeydi; zaten odam sık sık içinden geçen bir kokuyla, bir ışıkla, sanki çeşitli senelerin istilasına uğrardı; kendimi tekrar o yıllarda bulur, daha seneyi tanıyamadan, nicedir unutulmuş beklentilerin neşesiyle sarmalanırdım.
Muhtesib, ayrıca fırınların un girdileri ile üretilen ekmek adetleri arasındaki oran ve dengeyi takip eder, temizlik denetlemelerini sıkı tutar, fırın altı taşının sık sık temizlendiğini ve ekmek yapımı bittiğinde kullanılan eşyanın (üzerlerindeki hamur kalıntıları yumuşasın diye) konulduğu su dolu temiz bir leğenin varlığını kontrol eder. Denetimler esnasında, rastgele birkaç ekmek seçilerek tartılır ve eğer gramajları az çıkarsa ekmekçi işinden men edilir, ayrıca fırına ağır para cezası verilir. Kullanılan odunun kötü koku verip vermediği de denetlenir.
Hz. Yakub'a ﷺ Sordular:
- *Ey nur kalpli ve akıllı ihtiyar! Lütfen şu işteki sırrı bize anlatın: bir koku alıp Yusuf'un mısır'da olduğunu bildiniz. Peki ne için Yusuf kuyuda iken bilmediniz.?*
Hz. Yakup ﷺ şöyle dedi:
- *Bizim halimiz şimşeğe benzer. Bir bakarsın görünür, bir bakarsın söner. Bize bir hal gelir, felekleri seyrederiz. Bazen de bastığımız yeri görmez oluruz.Dervişler hep ilk halde kalmış olsalardı her iki alemden de ellerini ve ayaklarını çekerlerdi.*
Yolu geçtiklerinde aniden,şimdi,burada yolun öbür tarafında kızının elini bırakma vakti gelip çattı. Smita kızına,”Sevinmelisin,” demeyi çok isterdi. “Senin hayatın benimki gibi olmayacak. Sen sağlıklı olacaksın,benim gibi öksürmeyeceksin,benimkinden daha iyi ve daha uzun bir hayatın olacak. Saygı göreceksin.Üzerinde bu iğrenç,asla çıkmayan lanet koku olmayacak.Sen saygın bir insan olacaksın.Kimse,köpeğin önüne atar gibi,yiyecek artıklarını atmayacak sana. Bir daha asla başını ne de bakışlarını yere eğmek zorunda kalacaksın…” Smita kızına bütün bunları söyleyebilmek isterdi.Ancak nasıl söyleyeceğini bilmiyordu. Kızına umutlarından,aklındaki çılgın hayallerden,karnında uçuşan kelebeklerden nasıl bahsedeceğindeni bilmiyordu. O yüzden Lalita’ya doğru eğilip sadece”Hadi git…” demekle yetindi.
Hiçbir izne gerek duymadan, beyninizin derinliklerine en hızlı ulaşabilen tek şey koku. Müthiş bir anı canlandırıcı. Gördüklerinizi, duyduklarınızı tarif edersiniz de, bir şeyle bağlantı kurmadan kokuyu anlatamazsınız. Bu yüzden çoğu anınız, isimsiz kokuların ismi olur.
Başkalarının ne hissettiğini kaydedememek duygusal zeka bakımından büyük bir eksiklik, insan olmak anlamında da trajik bir başarısızlıktır. Çünkü ilginin, şefkatin kökü olan duygusal ahenk, empati yetisinden kaynaklanır.
Biraz da kendi derdimize yanalım.
Aşk da ılır, keman da kırılır.
Bir gün sadece büyüdüğünle kalırsın.
Artık bu ustalıkla ne yapacağını bilemezsin.
Çivi olmayınca çekiç neye yarar?
Ha etini bulamamış bakımlı tırnak,
ha toprağı kurtlu görkemli bir ağaç kökü!
Bunun tersine bir kadının varlığıysa , onun kendine karşı olan tutumunu gösterir; o kadına karşı nelerin yapılıp nelerin yapılamayacagını belirler. Kadının varlığı hareketlerinde, sesinde , fikirlerinde, yüz ifadelerinde, giysilerinde, seçtiği çevrelerde , zevklerinde ortaya çıkar. Gerçekten de kadın kendi varlığına katkıda bulunmayan hiçbir şey yapmaz. Varlığı, kadının kişiliğiyle öylesine iç içedir ki erkekler bunu bedenden çıkan bir tütsü, bir koku, bir sıcaklık olarak algılarlar.
Ne içindeyim zamanın,
Ne de büsbütün dışında;
Yekpare, geniş bir anın
Parçalanmaz akışında.
Bir garip rüya rengiyle
Uyuşmuş gibi her şekil,
Rüzgarda uçan tüy bile
Benim kadar hafif değil.
Başım sükutu öğüten
Uçsuz bucaksız değirmen;
İçim muradına ermiş
Abasız, postsuz bir derviş;
Kökü bende bir sarmaşık
Olmuş dünya sezmekteyim,
Mavi, masmavi bir ışık
Ortasında yüzmekteyim.
Hepimiz bir yolun yolcusuyuz bu hayatta sonsuz diye bir şey yok sevdiğimiz insanlar değer verdiğimiz ögeler veya o hepimizin hatırladığı bi pazar gecesi sobanın üstünde demlenen çay o çaydanlığın etrafına koku çıkarsın diye koyduğumuz portakal kabukları o kardeşimizle son kalan bisküvi için etiğimiz tatlı kavgalar hepsi son buldu şu an en son ne zaman bisküvi yedim onu bile hatırlamıyorum zaten tadı da pek eskisi gibi de değil çünkü bizim özlediğimiz o bi bisküvi değil o yaşanılan eski günlerdi çok insan kaybettik kimini yaşadığı halde kimini ağlayarak toprağa verdik her giden anı her giden insan bi yara bıraktı kalbimizde gün gelicek anemiz babamız dahi olmayacak yanımızda her geçen gün eskiyi hiraz daha özlüyorum eski aşklarımı eski anılarımı ama acımasızca geçerken zaman hayatın ne kadar boş olduğunu anlıyorum ve o yüzden yalan geliyor bana bu dünya işte o yüzfen hayattan zevk almuyorum biliyoröusun çünkü her yaşadığım mutluluğun geride bir anı olarak kalacak olmasını bilmek yoruyor yüreğimizi aslında ölmek çok güzel bir şey çünkü bütün dert ve tasalarımız bir anda yok olup gider insan oğlu doyumsuzdur ne kadar iyi olursa olsun hep bir parça daha koparmanın derdinde hepimiz öyleyiz ama artık bana giç bir şey eskisi gibi tad vermiyor okuldan kaçmakarımız lise anılarımızı çok özlüyoruz ama gün gelicek çoluğa çocuğa karşınca da bu günleri özleyeceğiz nasıl beraber iken doya doya eğlenip içimizden hiç bitmemesini istiyoruz ya o günlerde her şey gibi özlemlerin arasında kaybolacak özlemek kalbi çok yoruyor işte o yüzden bu kahır ve özlem dolu bu dünyanın bir an önce geçip gitmesi dileği ile