Kuvvetli, kararlı bir babamız olsun, bize neyi yapıp neyi yapamayacağımızı söylesin isteriz. Niye? Neyi yapıp neyi yapamayacağımıza , neyin ahlaklı ve doğru, neyin ise günah ve yanlış olduğuna karar vermek zor olduğu için mi? Yoksa suçlu ve günahkar olmadığımızı işitmeye her zaman ihtiyaç duyduğumuz için mi? Bir baba ihtiyacı her zaman var mıdır, Yoksa, kafamız karıştığı, dünyamız dağıldığı, ruhumuz daraldığı vakit mi isteriz babayı?
Diye soruyor Orhan Pamuk . Ben babaya ihtiyacın hayatın her noktasında olduğunu ve nedeninin bir şeye bağlanmaya gerek duyulmadan aşikar olduğunu, 52 yaşındaki babamın 82 yaşındaki babasını kaybettiğinde gördüm. Onun gözyaşında, hıçkırıklarında sadece varlığının çok önemli bir yer taşıdığını farkettim. Evet bazen babamızdan onay almak isteriz bazen yol göstermesini bazen bizimle gurur duymasını isteriz. Ama en çokta yanımızda olmasını .
En sert kavgaları, en büyük anlaşmazlıkları , yaşanabilecek en şiddetli kuşak çalışmalarını babamızla yaşamış olsakta hatta kimi zaman ondan nefret edip ondan uzaklaşsak bile içten içe hep ona kendimizi ispatlama çabamız. Çocukken gözümde dünyanın en kültürlü , her şeyi bilen tek insanı benim babamdı. Ta ki büyüdüm öyle olmadığını gördüm. Boynuzun kulağı geçeceğini , daha iyi olabileceğimi göstermek istedim kendime ama bugün bakıyorum ki ondan bir adım öteye gidememiş bir ben var dünyada. Baba bende ķorkuyu , otoriteyi, gücü çağrıştırsada bi yandanda güven, huzur , fedakarlık aslında .