c

Cariye

0 üye
Takip
Cariye edinmenin bir başka yolu da tevârüstür. Kişinin mal varlığı içerisinde değerlendirilen cariyesi, ölümünden sonra vârislerine intikal etmekteydi. Ümmü Eymen Hz. Peygamber'e bu yolla babasından miras olarak kalmıştı. Ayrıca bir kadın Resulullah'a gelerek annesinden kendisine bir cariyenin miras olarak kaldığını söyleyip onunla ilgili sorular yöneltmişti. Câhiliye döneminde ümmüveledler, efendilerinin mirasçılarına intikal ediyor ve mülk konumları devam ediyordu. Bu uygulama İslâmî dönemde değiştirilmiş ve onlar mirasa konu olmaktan çıkarılmıştır.
Sayfa 58 - SELENGE YAYINLARI·Kitabı okudu
İbn Abbas, Cahiliye döneminde bazı insanların cariyelerini fuhşa zorladıklarını ve onlar üzerinden para kazandıklarını ifade etmektedir. Cariyelerin hepsi fuhşa zorlanmazdı ancak fuhuş sektöründe çalışan kadınların tamamı cariyelerdi. Onların âdeta tekelinde olan bir başka alan da eğlence hayatıydı. Rivayetler kimi zengin ve itibarlı Arapların evlerinde şarkıcı cariyelerin bulunduğunu ve eve gelen misafirleri eğlendirdiklerini göstermektedir. Eğlence ve fuhşun bir arada olduğu mekânlarda çalışan kadınlar da yine cariyelerdi.
Sayfa 28 - SELENGE YAYINLARI·Kitabı okudu
Reklam
Görüldüğü üzere İslâmî dönemde hür bir kadının cariye olmasının yolları Câhiliye'ye göre azaltılmış; esir alınmak ve cariye bir anneden doğmakla sınırlandırılmıştır. Önceki dönemin aksine İslâmî dönemde herhangi bir hür kadının kaçırılarak, borca karşılık verilerek, para kazanmak amacıyla satılarak cariye haline getirilebileceğinin kabul edildiğini söylemek mümkün değildir. Cariye haline geldikten sonraysa sürekli aynı kişiye aidiyet söz konusu olmayıp hediye, hibe, satış gibi yollarla el değiştirebilmekteydiler. Tüm bunların temelinde yatan husus, onların ticarî bir mal hükmünde olmalarıdır. Bir insanın sahip olduğu diğer mallar için geçerli olan durumlar cariyeler için geçerlidir. Bunun en çarpıcı örneklerinden birini ticaret hukukundaki ayıplı mal hükümlerinin cariyeler için de uygulanması teşkil etmektedir. Her olguyu kendi dönem ve sosyal şartları içerisinde değerlendirmek gerektiğinden hareketle belirttiğimiz hususlar ancak bugünün değil gerçekleştiği dönemin şartlarıyla değerlendirilebilecek; savunma veya yermenin herhangi bir fayda sağlamadığı hususlardır.
Sayfa 59 - SELENGE YAYINLARI·Kitabı okudu
Çeşitli başlıklarda değindiğimiz üzere İslâm öncesi Arap toplumunun bir parçası olan cariyelerin bu dönemde "kişinin, üzerinde dilediği gibi tasarrufta bulunabileceği mal" hükmünde oldukları; alınmaları, satılmaları, kendileriyle cinsel ilişkide bulunulması, cezalandırılmaları gibi hususlarda hukukîlik değil keyfiliğin esas olduğu görülmektedir. İslâm'ın ilk döneminde ise yine "kişinin sahip olduğu mal" olarak değerlendirilmeleriyle birlikte değindiğimiz durumlarda keyfiliğin yerine hukukîlik getirilmiş ve bir bakıma cariyelik, hukuk alanına çekilmiştir.
Sayfa 45 - SELENGE YAYINLARI·Kitabı okudu
Cariye alım satımı, sadece köle tüccarlarının tekelinde ve panayırlarda gerçekleşen bir ticarî faaliyet değildi; cariyesi olan biri onu dilediği zaman pazara götürüp satabiliyordu. Cahiliye'de bazı kişilerin para kazanmak için, velisi oldukları hür kadınları satarak başkasının cariyesi haline gelmelerine sebep olduklarına ilişkin örnekler de bulunmaktadır. İslâmî dönemde ise hür kadınların satılmaları yasaklanmıştır. Bunun dışında cariye olanların satışlarına bir engel getirilmemiştir.
Sayfa 55 - SELENGE YAYINLARI·Kitabı okudu
Hammurabi kanunlarından öğrendiğimize göre Bâbil'de cariyeler saraya veya bir şahsa ait olabilirlerdi. Böyle bir cariyeyi kaçıran ve tellalların çağrılarına rağmen onu ortaya çıkarmayan şahsın cezası ölümdü. Kaçırılan bir cariyeyi teslim eden kişiyse iki şekel gümüşle ödüllendirilirdi. Hür bir kadın, kocası tarafından borçlu bulunduğu kişiye borcu karşılığında cariye olarak verilebilir ancak bu durum, üç yıl süreyle sınırlı olurdu.
Sayfa 23 - SELENGE YAYINLARI·Kitabı okudu
Reklam