Hayyam insanlardan uzak durup, nefret etmiştir. Onların düşüncelerini, âdetlerini en sert ifadelerle mahkûm etmiş ve toplumun telkinlerini kabule asla yanaşmamıştır. Arapça şiirlerinde ve bazı kitaplarında Hayyam’ın insanlara karşı duyduğu kin, öfke ve güvensizlik açıkça görülebilir.
Cebr ve Mukabele adlı kitabının girişinde şöyle der: “Biz ilim erbabının yok olduğuna ve sayıları az, azapları çok olan birtakım kişilere münhasır kaldığına şahittik. Parmakla sayılabilecek kadar az olan ilim erbabının güç yaşamları boyunca bütün himmetleri bilimsel araştırmalar ve keşifler yapmakla geçti. Ama bilginlerimizin çoğu hakkı batıla satıyor, gösteriş ve tezvirin dışında bir şey yapmıyorlar. Sahip oldukları bilgiyi maddî ve aşağılık amaçları yolunda kullanıyorlar. Doğruyu arayan ve doğruyu saçan, batılı inkâr etmeye çalışan ve tezviri terkeden birini görecek olurlarsa, alaya alıp küçümsüyorlar.”
Galiba her devirde ikiyüzlü, sahtekâr ve işi gücü çanak yalamak ve dalkavukluk etmek olan kişiler var olmuştur!
Gel ey imanlı gençlik, gel ey beklenen gençlik,
Gel ki, Anadoluda senin bükülmez çelik
İmanına, azmine ümit bağlayanlar var!
Ve şiir o zaman yabancılara uşaklık eden saraya satılmış bazı kalemleri ima ederek şu sözlerle bitiyor:
o satılmış vezire, o satılmış kullara, o satılmış hünkara siz de mi katıldınız?
Siz de mi satıldınız, siz de mi satıldınız?
"Kuşkusuz dalkavuklarda akıl takdir edi- lir, ama ancak koşulsuz itaatle birlikte olur- sa. Aklın yanında bu 'iyi hal' belgesi eksikse ve hükmeden kişinin yararına işlediğinden emin olunamazsa, akıllı kişiye akıllı değil de daha çok saygısız, küstah ya da hain denir; ve öyle bir durum doğar ki, hükmeden kişi- nin güvenliğini tehdit etmese de en azından onuruna ve otoritesine karşıymış gibi olur. Si- yaset alanında bunun örneği çoktur."
Bu konferansta Musil'in birkaç yerde ver- diği örneklerde "kadın"ı öne sürmesi, zaman zaman eleştirilmiştir. Musil'in örnekleme ya- parken neden temelinde kadın olan ifadeleri tercih ettiği doğrusu merak konusu.
Musil'in konferansının sonunda dediği gibi, ahmaklığa karşı en önemli çare, "alçak- gönüllü olmaktır". Alçakgönüllülük ise, gü- cün ve iktidarın tadını aldıkça bazı kişilerin uzaklaştıkları bir erdem.
Bu küçük metin ve içindeki fikirler şimdi her zamankinden de güncel ve büyük olası- lıkla daha uzun süre de öyle kalacak.
İlknur Özdemir
Osmanlı zamanında dalkavukluk bir meslek dalı idi.
Dalkavukluk icrasında fiyatlandırma:
Kuyruğu dışarıda kalmamak üzere bir fındık faresini ağzının içine kapama; 400 para
Çıplak başa tokat: 45 para
Mutlaki yönetimlerde tahta yakın olan soylular efendinin tutkularını pohpohlayıp kaprislerine seve seve boyun eğerler. Gelgelelim halk kitlesi köleliğe razı gelmez, çoğunlukla zayıflıktan, alışkanlıktan veya cehaletten boyun eğer ona, kimi zaman da krallığa ya da krala duyduğu sevgiden. Kendi iradelerini prensin iradesine feda etmekten bir tür zevk ve gurur duyan be böylece bizzat itaatsin ortasında bir tür ruhsal bağımsızlık inşa eden halklar gördük. Bu halklarda yozlaşmadan çok sefalete rastlanır. Nitekim onaylamadığını yapmakla yaptığını onaylıyormuş gibi görünmek arasında büyük bir fark vardır. Birini zayıf insan yapar ama diğeri ancak bir uşaklık alışkanlığı olabilir.
Osmanlılarda dalkavukluk, tarifeli ücret karşılığı icra edilen bir meslekti. Mesela dalkavuğa bir Osmanlı tokadı atmak 30 para, merdivenden yuvarlamak 180 para, bostan dolabına bağlayıp bir tur attırmak 600 para, elini-ayağını domuz topu bağlamak 40 para, burnuna fiske vurmak 20 para, sakalından beş-on kıl koparmak 60 para idi.
Yani eskinin dalkavukları çok para kazanamazlardı. Şimdikiler ise -devlet ihaleleri dâhil- çuvalla götürüyorlar.
Allah "çağdaş dalkavuk" ların şerrinden hepimizi korusun!
Sayfa 174 - Panama Yayınları, Yavuz BahadıroğluKitabı okudu