Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Düşünme ve Yorumlama

Profil
Antropolog hiçbir yerde kendini 'yurdunda' hissedemez; psikolojik bir düzlemde konuşursak, her zaman uzuvları kesik biri olarak kalacaktır.
Reklam
c.l.strauss
"Bu 'antropolojik şüphe' yalnızca hiçbir şey bilmediğini bilmekten değil, bunun yanı sıra, bildiğin şeyi _bu, cehaletin bile olsa_ onlarla en üst düzeyde çelişebilecek fikir ve alışkanlıkların, en aziz tuttuğun fikir ve alışkanlıklara verdiği zararları ve yadsımaları bile saklamadan ve tereddüt etmeden ortaya sermekten meydana gelir."
kitap: yapısal antropoloji_Kitabı okudu
Ahlak, bir edimler kodudur, yargılar ve duygular kodudur ve bizler bu kod vasıtasıyla belirli bir şekilde hareket etme alışkanlıklarımızı pekiştiririz; genel olarak başka insanlara (yani, insan sayılan herkese) karşı sanki esin kaynağımız sevgi imiş gibi davranma ya da davranmaya çalışma ölçütümüzü belirleriz. Söylemeye gerek yok ki, sevgi bizim hakikatte, gerçekliğin içinde ve muhayyilemizde tanıdığımız kişiler arasında sadece birkaç kişiye karşı duyduğumuz bir histir. Ahlak bir hareket etme biçimidir, yoksa özel bir tercihler repertuarı diye bir şeye karşılık gelmez.
Bizim bir yorumbilimi yerine, bir sanat erotikasına ihtiyacımız var.
İyi filmlerde bizi yorumlama dürtüsünden kurtaracak bir doğrudanlık hep vardı.
Reklam
Ingmar Bergman The Silence'da (Suskunluk) gece boş sokakta yuvarlanan varille fallik bir sembolü kastetmiş olabilir. Ne ki Bergman bunu bilerek yaptıysa aptalca düşünmüş olmalı. ("Anlatana asla güvenme, anlatılan şeye inan," derdi Lawrence.) Suskunluk'taki varil bölümü, kaba bir nesne olarak, otelin içinde esrarengizce , ansızın meydana gelen olayların dolayımsız, duyusal karşılığı olarak düşünüldüğünde, filmin en çarpıcı kısmıdır. Varile Freudcu bir yorum yakıştıranlar, sadece beyazperdede akıp giden görüntülere kendilerini kaptıramadıklarını ifade etmiş olmaktadırlar.
kusurlu, sahte ve uydurma olanın kabulü gerekliliği_
(...) bu eserlerin kıymeti kesinlikle onların 'anlamları'ndan başka bir yerdedir. Gerçekten, Tennessee Williams'ın oyunlarıyla Cocteau'nun filmleri tam da uğursuz anlamları akla getirdikleri ölçüde kusurlu, sahte, uydurma ve samimiyetsiz görünmektedirler.
solgun bir uyuz güzel_
(...) yorumun vasat olanın dahice olana yaptığı bir komplimandan ibaret olmadığının da altım çizmek gerekir. Gerçekten yorum, bir şeyi anlamanın modern şeklidir ve her türlü niteliğe sahip eserlerde geçerlidir. Dolayısıyla, Elia Kazan'ın A Streetcar Named Desire (Arzu Tramvayı) adlı yapımı üzerine yayınladığı notlarda, Kazan'ın oyunu yönetmek için Stanley Kowalski'nin kültürümüzü yutan kösnül, kindar barbarlığı temsil ederken, Blanche Du Bois'nınsa _elbette biraz yıpranmış olarak_ Batı uygarlığı, şiiri, zarif elbiseler, loş ışıklar, hassas duygular ve benzeri şeyleri temsil ettiğini keşfetmek zorunda kaldığını açıkça görürüz. Tennessee Williams'ın güçlü psikolojik melodramları artık anlaşılır bir duruma gelmiştir: Tennessee Williams'ın eserleri bir şey hakkında, Batı uygarlığının çöküşü hakkındaydı. Anlaşılan, Stanley Kowalski adlı yakışıklı bir yabaniyle, Blanche Du Bois adlı solgun bir uyuz güzel hakkında yazılmış bir oyun olmaktan öteye gitmeseydi, idare edilemez. hale gelirdi.
nereye imza atıyoruz aşkım_Kitabı okudu
https://www.youtube.com/watch?v=I03Hs6dwj7E mendelsonun en sevdiğim yorumu
Gerçek sanat bizi rahatsız etme kapasitesine sahiptir. Sanat eserini onun içeriğine indirip, sonra bu halini yorumlamak, o sanat eserini ehlileştirir. Yorum, sanatı idare edilebilir, uyumlu bir hale getirir
bu da böyle bir yorum_Kitabı okudu
Reklam
Yorum, zekanın dünyadan aldığı öçtür de. Yorumlamak, gölge bir 'anlamlar' dünyası kurmak üzere dünyayı daha yoksul kılmak, onu daha eksiltmektir. Yorumlamak, genelde dünyayı bu dünyaya çevirmektir. ("Bu dünya!" Sanki başkası var da!)
Kendi klasik ikilemi zaten zekanın canlılık ve duyusal kapasite zararına aşırı derecede büyümesinde görülen bir kültürde, yorumun zekanın sanattan öç alma olduğu bir noktaya gelinmiştir