“İnsanlar benim iki yavrumu öldürdüler. Ben de kendime çocuk arıyordum.”
"Onları doyurmak mı istiyorsun?"
"Evet, ulu bilge kadın."
“Peki, iyi düşündün mü, Geyik Ana?" diye gülmüş Çilli Topal Acuze. "Bunlar insan yavrusu. Büyürler ve sonra senin yavrularını öldürürler.”
"Büyüdüklerinde benim geyik yavrularımı öldürmeyecekler." diye cevap vermiş Maral Anası. "Ben onların anası olacağım, onlar da benim yavrularım. Hiç kendi erkek ve kız kardeşlerini öldürmeye kalkarlar mı?"
"Ah, öyle deme Geyik Ana, sen insanları tanımıyorsun!" demiş başını sallayarak Çilli Topal Acuze. "Bırak ormandaki yaban hayvanlarını, onlar birbirlerine bile merhamet etmiyorlar. Sen sözlerimin doğru olup olmadığını anla diye bu yetimleri sana verirdim. ama insanlar senin bu çocuklarını da öldürürler. Bunca acıyı niçin yaşayasın?"
Bir Japon efsanesine göre
Güneş ve ay birbirlerini seviyormuş
Ama zaman nedeniyle kavuşamazlar
Bu yüzden Tanrı güneş tutulmasını onlar buluşsun diye yaratmış ki
İnsanlar imkansız aşk olmadığını bilsinler
~Manolya❥
Derler ki, Semerkant krallarından biri, her insanın gerçekleşmesini istediği düşü gerçek kılmak istemiş: ölümden kaçmayı! Ölümün gökyüzünden ineceği inancı içinde, kendisine hiçbir vakit ulaşmasın diye, yer altında demirden bir saray yaptırmış. Muazzam bir saray. Bütün çıkış yerlerini kapattırmış. Çok zengin olduğu için, her sabah doğan, her akşam batan ve onu ısıtan yapay bir güneş yaptırmış. Ne var ki ölüm tanrısı, hükümdarı aldatıp sarayın içine sızmış. Bütün insanlara, ne denli güçlü ve zengin olurlarsa olsunlar, ölümden kaçamayacaklarını kanıtlamak istiyormuş. Böylece Semerkant, insanın kaderi ile buluştuğu kent olmuş.
Onu yalnızca dokunarak,
yalnızca koklayarak bile tanırdım;
kör olsam bile nefeslerinden,
ayaklarını yere vuruşundan tanırdım. Ölmüş olsam bile ,dünyanın sonu gelmiş olsa bile tanırdım onu...
Bana bildiğiniz birkaç efsaneyi yazar mısınız? Bunlardan yaklaşık on kitaplık bir roman serisi yapmayı düşünüyorum. Tabi sizlerin yardımıyla<3 konusu fark etmez korku da olur aşk da olur dram da olur.
… Medusa her zaman çirkin bir canavar değildi. Aksine olağan üstü güzelliğe sahip genç kızdı. O kadar çekiciydi ki , güzelliği sadece biz ölümlülerim değil tanrıların da ilgisini çekmişti. Ne yazıkki Medusa da kendi güzelliğine aşık olmuştu. Bu aşk başını döndürdü. Yapmaması gereken bir şeyi yaptı, kutsal yasayı çiğnedi. Çoktan beri ona hayran olan deniz tanrısı Poseidon’la Athena’nın tapınağında sevişti …
Pilvanklıların tarihinde herkesin bildiği şöyle bir efsane vardır. Şeyh Berhecan, bir Ermeni yerleşkesi olan keşişin köyü Pilvank'a yerleşmek ister. Papaz(keşiş) Berhecan'ın bu isteğini kabul etmez ama onu akşam misafir eder. Akşam kuzu kesilir ve yenilir. Berhecan, sabah kemikleri tekrar kuzunun postuna koyar ve ona can verir. Bu mucize üzerine Keşiş başta olmak üzere yerleşik halk Berhecan'a dolayısıyla, Alevi inancına tabi olur. Bu Pilvanklılar için milat olur.
Bu mucize her ne kadar bir efsane olsa da birincisi; Pilvank köyünün bir Ermeni yerleşkesi olduğu, ikincisi; keşişin ve köylülerin dinlerinden döndüğünü anlatıyor.
Bir Japon efsanesine göre
Güneş ve ay birbirlerini seviyormuş
Ama zaman nedeniyle kavuşamazlar
Bu yüzden Tanrı güneş tutulmasını onlar buluşsun diye yaratmış ki
İnsanlar imkansız aşk olmadığını bilsinler