Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Profil
Aristoteles'ten üç yüz yıl önce yaşamın kökeni üzerine düşünmüş; yaşamın olmadığı o ilk yıllarda güneşin sıcaklığının dünyadaki çamurun ilk örnekleriyle etkileşime girerek deniz canlılarını oluşturduğunu, bütün yaşamın suda başladığını ileri sürmüştü. Anaksimandros'a göre, bu canlılardan bir kısmı zamanla krizalit evresine geçmişti ve içinde balıkların geliştiği koruyucu kabukların kuru toprak üzerinde açılmasıyla bir süre sonra ilk insanlar ortaya çıkmıştı.
Hiç kimse, o bildiğimiz kuyruksuz maymunlar da dahil, maymunlardan gelmemişdir! Zira 13 milyon yıl önce adına maymun diye bileceğimiz bir canlı ortada yoktu.
Reklam
HEM EVRİME HEM DE TANRIYA İNANMAK MÜMKÜN MÜ?
Eğer organizmaların ve onun parçalarının hususi olarak Tanrı tarafında tasarlandığını iddia edersek, insan çenesinin beceriksizce tasarımını, doğum kanalının darlığını ve dik yürümek için çok da uygun olmayan kötü tasarlanmış bel kemiğimizi açıklamak zorunda kalırız. Dindar kişiler Darwin'in gerçekleştirdiği devrimi tanıyıp, doğal seçilimi organizmaların tasarımını ve aynı zamanda canlılar dünyasına hükmeden işlev bozukluklarını, gariplikleri ve mezalimi açıklayan süreç olarak kabullenseler iyi ederler. Evrim bu aksilikleri doğrudan yaratılışa ya da Tanrı'nın özgül tasarımına değil, —hiçbir ahlaki içerimi olmayan—doğal süreçlere atfetmeyi mümkün kılar. Evrim kusurların, işlev bozukluklarının, yamyamlığın, asalaklığın, yırtıcılığın ve canlılar âlemindeki diğer `kötülükler'in teoloji kanalından gelebilecek izahına bir katkı sunabilir. Bazı din karşıtı yazarlar ve eleştiride bulunan başkaları doğal seçilimle evrim sürecinin canlılar alemindeki işlev bozuklukları ve mezalim konusunda Tanrı'nın taşıdığı sorumluluğu ortadan kaldırmadığını iddia etmişlerdir; çünkü dindar kişiler için Tanrı evrenin yaratıcısıdır ve bu yüzden dolaylı ya da dolaysız, aracılı ya da aracısız bu dünyada meydana gelenlerin sorumlusudur. Buna göre, eğer Tanrı kadiri mutlaksa, mezalim, parazitler ve hamilelikte düşük gibi şeylerin görülmediği bir dünya yaratabilirdi.
HEM EVRİME HEM DE TANRIYA İNANMAK MÜMKÜN MÜ?
Organizmalar dünyası avlarını öldürüp yiyen yırtıcı hayvanların davranışlarında olduğu gibi ‘mezalim’ olarak nitelendirilebilecek özelliklerle doludur; zaten davranışlar beşer ya da daha yüksek bir ahlak standardına bağlı bir canlının tasarlanmış ürünleri olsaydı, ‘mezalim’ uygun bir nitelendirme olurdu. Ama bu tabir doğal seçilimin sonuçlarına ya da hayvanlara uygulandığında mecazi bir yorum olarak kalır; zira bu canlılarda ahlak anlayışı yoktur.
HEM EVRİME HEM DE TANRIYA İNANMAK MÜMKÜN MÜ?
Keza insan çenesini düşünelim. insanlarda çene büyüklüğüne kıyasla çok fazla diş vardır, bu yüzden yirmi yaş dişlerinin çektirilmesi gerekir ki diş hekimleri diğerlerini düzleştirerek düzgün bir yaşam imkânı sağlayabilsinler. Bu kusurdan ötürü Tanrı'yı mı suçlasak? Bir insan mühendis çok daha iyisini yapardı. Evrim aslında bu kusurların sağlam bir izahını sunar. Her türlü organizmadaki eksikleri ve işlev bozukluklarını dilediğimiz kadar çoğaltabiliriz.
HEM EVRİME HEM DE TANRIYA İNANMAK MÜMKÜN MÜ?
Organizmaların tasarımını Yaratan'a havale etmenin sıkıntılarından biri, canlılar dünyasında kusurların ve eksiklerin kol gezmesidir. İnsan gözünü ele alalım. Görme siniri lifleri birleşerek optik siniri meydana getirir, o da —beyne ulaşmak üzere— retinayı geçer ve geçerken bir kör nokta oluşturur; bu küçük bir kusurdur, ama yine de tasarım kusurudur, oysa mürekkepbalığı ve ahtapotlarda bu kusur yoktur. Tanrı mürekkepbalıklarını insanlardan daha çok seviyordu da, bu yüzden onların gözünü yaratırken bizimkinden daha çok mu ihtimam göstermişti?
Reklam
Denetimsiz beyin teorisiyle ilgili bir başka sorun, de bu teorinin cinsel seçilimle ilgili kişisel özelliklerde cinsiyetler arasın da çok büyük farklılıklar yaratacağı beklentisidir. Tavuskuşları erkeklerinin kuyrukları dişilerine göre çok daha büyüktür. Eğer denetimsiz cinsel seçilim sonucunda insan beyninin büyüklü ğü üç katına çıkmışsa, o zaman
Uzun süreli bir hafıza ve bireyleri tanıyabilme yeteneği insanda çok iyi gelişmiştir. Bu yüzden de karşılıklı özgeciliğin insanın evriminde önemli bir rol oynamış olmasını beklemeliyiz. Trivers, psikolojik özelliklerimizin, yani kıskançlık, suçluluk, minnettarlık, sempati ve benzerlerinin çoğunun, hile yapmayı, dolandırıcıları saptamayı ve dolandırıcı sanılmaktan kaçınmayı daha iyi gerçekleştirebilmek için doğal seçilimle biçimlendiğini öne sürecek kadar ileri gider. Özellikle ilgilenilen bir şey, işbirliği yapar gibi görünüp sürekli olarak aldığından daha azını ödeyen "usta dolandırıcılar"dır. Hatta insanın şişmiş beyninin ve matematiksel muhakemeye yatkınlığının daha kurnazca hile yapma ve başkalarının yaptığı hileleri daha hızlı saptama mekanizması olarak evrimleşmiş olması bile mümkündür. Para, gecikmeli karşılıklı özgeciliğin bir resmi jetonudur..
Sayfa 374Kitabı okudu
1.000 öğeden 811 ile 820 arasındakiler gösteriliyor.