devlet ezer ve yasalar aldatır,
vergi, bahtsızın kanını emer,
zenginin hiçbir yükümlülüğü yoktur,
yoksulun hakları, boş laftır.
ne servi, ne padroni.
L’Internationale, Eugene Pottier.
enternasyonal
uyan artık uykudan uyan, uyan esirler dünyası...
Beyaz olmayan her şüpheli kolektif bilincin derinliklerine görünmez mürekkeple yazılı kanunu doğruluyor: Suç karadır ya da kahverengi, en azından sarı.
Evlilik yoluyla yasaklanan melezleşme kan nakli yoluyla gerçekleşmesin diye, Amerika Birleşik Devletleri, Kızıl Haç'ı siyahların kanının beyazlarda plazma olarak kullanılmasını yasaklıyordu.
Irkçılık da tıpkı cinsiyetçilik gibi genetik mirasla haklı gösteriliyor: Yoksullar tarihin suçu yüzünden değil, biyolojinin sonucu olarak düzülüyorlar. Kaderlerini kanlarında taşıyorlar; daha kötüsü, aşağılıklık kromozomları suçun kötü tohumlarıyla karışmakta. Karaderili bir yoksul yaklaştığında tehlike-ölçerin kırmızı ışığı yanıyor ve alarm çalıyor.
Siyahların ve yoksulların beyazlardan ve zenginlerden genetik miras olarak açıkça daha düşük bir zekâ katsayıları vardır ve bu nedenle onların eğitimine ya da sosyal ödeneklerine para akıtmak boşa kürek sallamak demektir. Yoksullar ve özellikle siyah yoksullar eşektir; yoksul oldukları için eşek değil, eşek oldukları için yoksuldurlar.
Rönesans döneminde beyazlar dünya nüfusunun beşte birinden fazla değillerdi ama daha o zamandan tanrısal iradenin taşıyıcısı oldukları söyleniyordu. Amerika'da bilmem kaç milyon yerliyi Tanrı adına yok ettiler ve kimbilir kaç milyon zenciyi Afrika'dan sürdüler. Beyazlar yerlilerin vampirleri ve krallarıydı; kölelerin çocukları madenlerde ve plantasyonlarda yine köle olarak doğsunlar diye Amerika ve Afrika'da kalıtımsal köleliği kuran zenci ticaretinin failleri onlardı.