f

Felsefe ve Din

2 member
Zîrâ şeriatın zahiri araştırılacak olursa; âlemin icâd edilmesi hususundaki haberlerle ilgili gelen âyetlerden açığa çıkıyor ki; (âlemin) sureti gerçekten muhdes (sonradan olma)dır. Ve varoluşun kendisi de zaman da iki taraftan (geçmiş-gelecek) süreklidir, kesintisizdir demek istiyo- rum. Şöyle ki; Allah Teâlâ'nın "Gökleri ve yeri altı günde yaratan O'dur. Ve O'nun Arş'ı suyun üzerinde idi." (Hud ,7) buyruğunun zahiri; bu (evrenin) varoluş(un)dan önce bir varoluşu gerektirir ki bu, Ars(m) ve su(yun varoluşu)dur. Ve yine (bu âyetin zahiri)bu zamandan önce bir zamanı (n varoluşunu) gerektirir. Feleğin hareketinin sayısından ibaret olan bu varoluşun suretine bitişik (birlikte) olan (zaman)ı demek istiyorum. Allah Teâlâ'nın; "O gün yer başka bir yer ile değiştirilir. Gökler de." (İbrahim, 48) kavlinin zahiri; (âlemin) bu varoluş(un)dan sonra ikinci bir varoluşu gerektirmektedir. Ve Allah Teâlâ'nın, "Sonra göğe yöneldi ki o, duman halindeydi." (Fussilet, 11) kavlinin zahiri de, göklerin bir (başka) şeyden yaratılmış olmasını gerektirmektedir.
Sayfa 108Kitabı okudu
Teklifin (yükümlülüğün) şartı, seçme (ihtiyar) olduğuna göre; arız olan bir şüphe nedeniyle hatâyı tasdîk (doğrulama) -ilim adamı tarafından yapılırsa- ma'zûr görülür. Çünkü bu hu- susta Aleyhisselâm: "Hâkim ictihâd eder de isabet ettirirse ona iki mükâfat vardır. Yanılırsa bir mükâfat vardır." buyurmuştur. Varlığın şöyle olduğuna veya böyle olmadığına hükmeden kişiden daha ulu hangi hâkim vardır? Bu hâkimler; Allah'ın te'vîl (yetkisini) kendilerine tahsîs ettiği bilginlerdir.
Sayfa 109Kitabı okudu
Reklam
Toparlayacak olursak; şeriatta hatâ iki kısımdır: (Birincisi), hatanın gerçekleştiği konuda nazar ehlinden olan (araştırmacının) mâzur sayıldığı hatadır. Nitekim usta bir hekim Tıp san'atını (icra) ederken ve mahâretli bir hâkim, verdiği hükümde hata ederse, mâzur karşılanır. Ama bu konuların ehli olmayanlar (aynı hususlarda) hata edecek olurlarsa mâzur sayılmazlar. (İkincisi) de hiç kimsenin ma'zûr sayılamayacağı hatâdır. Dahası şeriatın ilkelerinde (hatâ) vâki olursa bu, küfürdür. İlke olmayan hususlarda (hatâ) vâki olursa bu, bid'attır. Bu tür hatâ: her çeşit delîl (getirme) yöntemleri ile bilinebilen konulardaki hatâdır. Bu bakımdan o şeyin bilinmesi herkes için mümkün olur. Bu, Allah Tebâreke ve Teâlâ'yı, peygamberlikleri, uhrevî mutluluğu ve mutsuzluğu kabul etmek gibi (konular)dır.
Sayfa 111Kitabı okudu
İlâhiyatımıza saygı duyuyordum ve başka insanlar kadar cennete gitmekte benim de gözüm vardı; lâkin ona giden yolun cahillere, okumuşlardan daha az açık olmadığını ve ona götüren vahiy hakikatlerinin bizim akletme melekemizi aştığını öğrenmiş olarak o hakikatleri muhakememin zayıflığına tâbi kılmaya cüret etmedim ki onları incelemeye girişmek ve bunu başarmak için gökyüzünden olağanüstü bir destek almak ve insandan daha fazlası olmak gerekirdi.
Tanrı'nın koyduğu hakikî dinin durumunun, diğer bütün dinlerden, mukayese edilemeyecek kadar iyi ölçülüp biçilmiş olduğu muhakkaktır.
Din, felsefe ve siyaset arasındaki ilişkilerin felsefi bir sorgu­lamanın konusu yapılmasını mümkün kılan problemler alanı, kaynağını din ve felsefe arasındaki teolojik-metafizik gerilimin bizzat kendisinde bulmaktadır. Ancak, bu iki etkinlik tarzının teorik düzeydeki çelişkilerinin pratik yaşama düşen siyasal gölgeleri, teolojik-metafizik sorunun siyasal karakterini de açığa çıkarmaktadır.
Reklam
279 öğeden 281 ile 279 arasındakiler gösteriliyor.