Profil
“Le soleil ni la mort ne se peuvent regarder en face”
Varoluşsal yalnızlık, insanın kendisiyle digerleri arasindaki aşılmaz boşluktur, kişiler arasındaki derin ve doyurucu ilişkilerde bile varolan bir boşluk. İnsan yanlızca varlıklardan değil, kendi dünyasını oluşturduğu ölçüde dünyadan da yalıtılmış durumdadır. - İrvin D Yalom
Irvin D. Yalom
Irvin D. Yalom
Reklam
Peki benim tercihim ne olacak?
Birkaç gündür okuduğum kitabın etkisinden çıkmaya çalışıyorum ama zihnimi kurcalayan öyle çok soru bıraktı ki ardında hala kurtulabilmiş değilim üzerimde bıraktığı yükten. Yalom okumak bana hep zor gelmiştir, okuması zor olduğundan ya da yazış biçiminden kaynaklı değil, düşünce akışından dolayı. Aklımı karıştırıyor ve doğru bildiğim, henüz
Irvın D. Yalom
Yazdığı ilk ders kitabı ''Grup Psikoterapisinin Teori ve Pratiği''(1995) yedi yüz bin adet satıldı ve 12 dile çevrildi. Bunu ''Varoluşçu Psikoterapi''(1980) ve ''Kısa Süreli Grup Terapileri''(1983) adlı diğer ders kitapları izledi. Yalom ayrıca ''Her Gün Biraz Daha Yakın''(1990) ve Encounter Groups: First Facst kitaplarının yazarları arasında. ''Aşkın Celladı ve Diğer Psikoterapi Öyküleri''(1989) adlı kitabı da yayımlandı. Yalom Türkçe'de Ayrıntı Yayınları tarafından yayımlanan ''Nietzsche Ağladığında''(1993) ''Divan''(1996) ve ''Bugünü Yaşama Arzusu-Schopenhauer Tedavisi'' adlı 3 roman yazdı. Kitaplarından ''Annem ve Hayatın Anlamı-Psikoterapi Öyküleri''(1999) de gerçek ve kurmaca haline getirilmiş hikaye terapilerinden oluşuyor. ''Din ve Psikiatri''(2000) ve 35 yıllık psikoterapi deneyimini damıtarak ''Bağışlanan Terapi''(2001) kaleme aldı. Ayrıca ''Güneşe Bakmak: Ölümle Yüzleşmek''(2008), ''Spinoza Problemi''(2013) ve ''Günübirlik Hayatlar''(2015) kitaplarının ve 11 kitaplık Psikoterapi Seti'nin de yazarıdır.
Irvın D. Yalom
Birinci Dünya Savaşı'ndan bir süre sonra Rusya'nın Polonya sınırı yakınlarında ki küçük bir köyden ABD'ye göç etmiş bir ailenin çocuğu olarak 1931'de Washington'da dünyaya geldi. Ailesi ekonomik sıkıntılar içinde ayakta kalmaya çalışırken kitaplara yöneldi. Yoksul bir mahallede büyüdü, tüm avuntusu kitaplar, özellikle de kendisine gerçeklikten daha mutluluk verici bir dünya sunan kurmaca yapıtlardı. Roman yazmanın bir insanın yapabileceği en iyi şey olduğu düşüncesi küçük yaşta aklına yerleşti ve bu düşünceden bir daha hiç vazgeçmedi. O günlerin getto yaşamında gençler için meslek seçenekleri pek fazla değildi. Yalom'un yaşıtları ya Tıp Fakültesi'ne gidiyor ya da babalarının yanında iş hayatına atılıyorlardı. Tıp Fakültesi'ne gitmenin kendisini Tolstoy'a ve Dostoyevski'ye daha çok yaklaştıracağını hissetti. Bu yüzden meslek olarak doktorluğu, uzmanlık dalı olarak da psikiyatriyi seçti. Psikiyatr olarak bütün hastalarına, hikayeleri ortaya çıktıkça bir şaşkınlık duygusuyla yaklaştı. Her hastanın benzersiz bir hikayesi olduğuna, bu yüzden hepsi için farklı bir terapi uygulamak gerektiğine inandı. Bu tutumu, yıllar geçtikçe onu bugün ekonomik güçler tarafından farklı yönlere çekilen profesyonel psikiyatriden, semptomlara dayalı tanı ve herkes için tek tip, kısa süreli tedaviden uzaklaştırdı.