Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Profil
Tanrısal-dinsel imgelerin insanlara tek bir somut katkısı olmamıştır.
Dini kitapların hiçbirinde bilimsel yönelim ve bilgiler verilmez insanın doğaya egemenliği için kolaylıklar gösterilmez. Buna karşılık insanlık soğuğa karşı örtünme gereksinimiyle elbiseyi, daha iyi ve düzenli beslenmek için besin çeşitleri ve düzenli elde ediliş biçimlerini, hastalıklardan kurtulma yollarını ve daha iyi yaşamak için hayatı kolaylaştıran ve doğaya egemen olmayı sağlayan buluşları üretmiştir. Bu süreçte dokumadan pusulaya, en ilkelinden en karmaşığına tüm buluşlara -ve genelde bilimin gelişmesinde- tanrısal imgelerin insanlara tek bir somut katkısı olmamıştır. Din kitaplarında yıldırımın bir ceza yöntemi olduğu yorumu vardır da ona karşı önlem yoktur. Aynı şekilde hastalıkla­rın, depremlerin, kıtlıkların tanrısal bir ceza olduğu vardır da onlara karşı çareler yoktur. Dolayısıyla önlem geliştirmeyi tanrı iradesine karşı çıkmak olarak algılayarak bilimsel gelişmeyi engelleyen bir işlev görür din.
Şu yanılgıyı ortadan kaldırmak gerekiyor: "İslam ilmi", "İslam alimi" sözcüklerinin ifade ettiği durumla, İslam egemenliğindeki ülkelerde gelişen bilim, nitelik anlamda birbirinden ayrı şeylerdir. Ne zaman ki bu iki farklı nitelik İmam Gazzali tarafından felsefi düzeyde birleştirilir, yani İs­lam ideologları dışında gerçek alimlerin çalışma olanakları ortadan kaldırılır, işte o noktadan sonra İslam aleminde bilime yer kalmaz.
Reklam
Osmanlı döneminde otopsi bilimine karşı zihniyet
İbn-i Sina'nın, çalışmalarında otopsi yöntemine fazlaca başvuramaması yüzünden, olası tıbbi gelişmeleri gerçekleşti­remediği bilinmektedir. Bu durum sonraki yüzyıllarda da sürmüş ve Batı'da kilisenin geri adım atmasıyla 1286'da otopsi yapma izni çıkmıştır. İslam topraklarında ise bu olanak sonraki yüzyıllar boyunca dahi bulunamamıştır. Nihayet Osmanlı İmparatorluğu'nun merkeziyle sınırlı olarak otopsi yapılabilse de İslami inanış gereği kadavra elde edilemediğinden, bu özgürlük fazla işe yarayamamıştır. Kaldı ki bilimsel gelişmeyi engelleyen bağnazlık ortamında, söz konusu özgürlüğün tek başına işlev görmesi de düşünülemez. Her ne kadar İbrahim Hakkı gibi reformist din alimleri "anatomi biliminin Allah'ın kudretini bilmenin yolu olacağı" yolundaki görüşleri olmuşsa da gerek Kur'an, gerekse dinsel otoriterler, böylesi gelişmeler önünde engel olmaya devam etmişlerdir. Ne de olsa öldürende hastalık veren de Allah'tır; dolayısıyla olay ve olguları değiştirmeye yönelik araştırmalar kadere, Allah'ın iradesine karşı çıkmak olacağından yasaklanmak zorundadır. Dolayısıyla, İslamiyette "kadavra ile eğitim yapmak, dinsel mantık çerçevesinde, kesinlikle günahtır.
Kur'an'daki "düşünmez misiniz?" ifadesi
Yine Tabbara, "Ant olsun ki, biz düşünen bir kavim için ayetlerimizi açıkladık", "düşünmez misiniz?" ifadelerinden, İslam'ın, "her şeyde aklı hakem seçtiği, insanları akıllarını kullanmaya yönelttiğini, Kur'an'da elli küsur yerde akıl ve akıl kökünden türemiş kelimeler zikredildiğini ve bunun da akıl­cılığın kanıtı" olduğunu iddia eder. Mantık çok basit ve o kadar da bilimdışıdır. Ve tabü diğer şeyler gibi akılcılığın ölçütünü de daha en baştan sınırlar: Allah'a iman Buna götürmeyen bir düşünce ve akıl, istediği kadar karşıtlarını ortaya koysun, Kur'an'a göre, akıl ürünü değildir! Yani çağın gerisinde, bilim yoksunu insanın hurafelere dayalı aklı, gerçek anlamda akıl olarak sunulmaktadır. Yağmurun nasıl yağdığıru bilmeyen insan, bunu bir gücün yarattığını, demek ki Allah'ın olduğunu düşünmeye yönlendirilmekte ve bundan da Kur'an'ın akla, düşünceye, bilime nasıl önem verdiği sonucu çıkarıl­maktadır.
Tabbara, Kur'an'ın "Sizin nefsinizde de ibretler vardır" cümlesinden, psikolojiyi, "Görmüyor musunuz ki Allah semadan yağmur indirdi... Allah'tan kulları içinde ancak alimler korkar" ifadesinden de doğa bilimlerini teşvik ettiği gibi, absürd sonuçlar çı­katmakta hiçbir sakınca görmemektedir. Hem yağmuru -ve her şeyi- Allah'ın indirdiğini söyleyeceksin, yani sorunun yanıtını daha en baştan tartışma kabul etmez biçimde vereceksin, hem de bunun bilimsel yönelime teşvik ettiğini iddia edecek ve alimlerin Allah'tan daha çok korktuğu demagojisini yapacaksın!..
İslam, evrimsel süreci reddeder.
Evrimi reddeden din mantığı, Yasin-82'de de şöyle ifadesini buluyor: "O'nun işi, bir şeyin olmasını istedi mi ona sadece 'ol' demektir, o da hemen oluverir" Oysa bilimsel yaklaşım, şeylerin oluşumunu birbirine karşı görece farklılıklar gosterse de belli nicel birikimler sürecine bağlı olarak açıklar. Yani şeyler bi anda ve doğaüstü bir gücün keyfiyetine göre değil, iç ve dış koşullarla belirlenen bir evrim sürecinde oluşur ve dönüşürler. Tanrı'nın 'ol' deyişiyle yoktan var olmadıkları gibi vardan da yok olamazlar. Kendi içlerinde sürekli bir hareketlilik gösterip belirli koşullara bağlı olarak nicel birikimler sonucu bir nitelikten diğer bir niteliğe dönüşürler. Dolayısıyla, "Allah'ın yarattığı değiştirilemez" ve Tanrı "istedi mi ona sadece 'ol' der, o hemen oluverir" cümlelerinde ifadesini bulan din mantığı, bilimsel mantığın tam karşıtıdır. Kaldı ki "kader"in mutlak inanç olduğu bir felsefede, bilimsellik ve bilim yönelimi de söz konusu olamaz.
Reklam
368 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
105 günde okudu
Altun silsile
Kaçıncı defa okudum hatırlamıyorum, kaynak olarak kaç defa elimden geçti onu da bilmiyorum ama her okuduğumda "ya ben bunu nasıl unuttum" dediğim bir kitap. Bu sefer evlatlarımla birlikte hatırladık. Gece yatmadsn önce masal okuma yaşını geçince gerçek kurtarıcılarımız ile tanıştılar.
İslam Tarihinden Altın Sayfalar
İslam Tarihinden Altın Sayfalar
kitabında şöyle bir bilgi geçiyor; "Peygamberimizin üç temel vazifesi vardı; tebliğ, tedbir ve tezkiye. Efendimiz bu vazifelerini hakkıyla yapabildiği için başka birine ihtiyaç yoktu. Onun irtihalinden sonra tebliğ vazifesi alimlere, tedbir vazifesi Sultan ve emirlere, tezkiye vazifesi mürşidi kamillere verildi" İşte bu kıymetli vazifenin ilk sahibi Hz. Ebubekir Efendimiz'den bil itibar 33 kıymetli mürşid ve onların hem ibret hem izzet dolu aziz ömürleri. Evladı olmaktan gurur duyduğum, bütün vasıflarımın üstünde "ben İmami Rabbani Evladıyım" dediğim Hazreti Üstazım Süleyman Hilmi Tunahan Efendi Hz.leri başta olmak üzere bütün silsilesi sadaatımızın şefaatleri üzerimize olsun.
Silsile-i Sadat-ı Nakşibendiyye
Silsile-i Sadat-ı NakşibendiyyeKolektif · Fazilet Neşriyat Yayınevi · 2009203 okunma
Emeviler döneminde, hakikatte haklı olanın güçlü olması gerekirken güçlü olan haklı sayılıyordu. Kavmiyetçilik almış başını gitmişti.
Mekke, Medine ve Emevi topraklarındaki yüzlerce sahabe cebrî bir hicret yaşadı.
Sıffin Savaşı, Hakem Olayı ve Hz. Ali'nin(ra) şehit edilmesi.
Daha önce Hz. Osman'ın katillerini bulma konusunda Cemel Savaşı'nda karşı karşıya getirilen İslam toplumu, bu kez de Sıffin Savaşı'nda karşı karşıya gelecekti. Hz. Muaviye'nin birlikleri Hz. Ali karşısında yenilmek üzereyken mızraklarının ucuna Kur'an sayfaları takmış, böylece hem kendilerini korumuşlar hem de “biz de Müsİüman'ız” sinyali vermişlerdi. Müslüman kanı dökülmesin diye düşünülen Hakem Olayı da meseleyi çözmemiş, yarayı daha da derinleştirmişti, Haricilerin kendilerince buldukları çözüm üç lidere suikast gerçekleştirmek şeklindeydi: Hz. Ali, Hz. Muaviye ve Hakem Olayı'nı kurgulayan Amr İbn-i As (ra) öldürülmeliydi. Ne var ki üçüne aynı sabah düzenlenen suikast sadece Hz. Ali'de amacına ulaşmış, bu büyük sahabe şehit edilmişti.
Reklam
"Ölümü hayattan daha çok seven bir toplulukla üzerinize geliyorum!" ~Halid b. Velid
Hz.Ebu Bekir'in mütevaziliği...🤍 Halife olduktan sonraki ilk hutbesi...
Bir Mezhebin Devletleşmesi
İran'daki mezhep değişimi, erken modern dönemde Yakın doğuda yaşanan konfesyonalizm (bir mezhep veya dinin siyasi otorite ile özdeşleşmesi) sürecinin önemli bir unsurudur. Konfesyonalizm ifadesi ile dini kimlik mezhepçilik ve yönetim arasındaki artan ilişkiyi kastediyorum. İslam tarihinin hatırı sayılır bir kısmı boyunca İslamiyet'in hakim olduğu topraklarda farklı mezhepler bir arada yaşamış çoğunlukla birbirlerine epey yakın bölgelerde bulunmuştu. Konfesyonelizm süreci ile siyasi bir grubun belli bir mezheple ya da İnançla özdeşleştirilmesini getirdi. Bu da belli bir bölgede yaşayan insanların güçlü bir mezhep kimliğine sahip olmaları ve dolayısıyla mezhepler arasında giderek sertleşmesi anlamına geldi. Devlet otoritesi hak ve sapkın mezhep arasındaki farklılıkları belirlemede gitgide daha doğrudan bir rol üstlendi, sapkın oldu ilan edilen kişilere ağır cezalar uygulandı. Konfesyonalizm aynı zamanda bir grubun kendi içindeki politikalarını ve diğer gruplarla ilişkilerinde mezheplerinin gereklerine göre yerine getirmeye başladıkları anlamını taşır.
DT
252 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
Peyğəmbəriminin həyatına qısa bir nəzər
Bismillah. Deməəək.
Allame Cafer  Subhâni
Allame Cafer Subhâni
İslam tarixi
İslam tarixi
Kitab Əziz peyğəmbərimiz Həzrəti Məhəmməd (s) həyatından bəhs edən sadə dildə yazılmış, axıcı və maraqlı bir tarix kitabıdır.Ancaq tarix kitablarında olan yoruculuq bu kitabda yoxdur. Kitabın başlanğıcında peyğəmbərin doğumundan öncəsi,atası,babası,hansı dinə mənsub olması və nütfəsinin paklığından danışılır,sonunda isə Raşidi xəlifələrinin sonuncusu, möminlərin əmiri Həzrəti Əmirəlmöminin Əlinin (ə) şəhadəti ilə bitir. Daha dərin məlumatlar əldə eləmək üçün yox, ümumi tarixə, peyğəmbərin yaşayışına nəzər salmaq üçün kitabdır. Qeyd: Cəfər Sübhaninin "Necə uğur qazanmalı?" Kitabını oxumağı tövsiyə eləyirəm.Alimin sadə dili orada da özünü göstərmişdir.
İslam tarixi
İslam tarixiAllame Cafer Subhâni · 20183 okunma
651 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.