زان زبون این دوسه کل دسته یم
که در کلزار مرحود بسته یم
Biz üzerimize gülistanın kapısını kapamışız; onun için şu iki üç deste gülün mahkûmu olmuşuz. Eğer bir an marifet bahçesine ulaşabilsek, bizim şu birkaç demet olan bil- gilerimizin ne kadar zayıf kaldığını en iyi şekilde anlardık.
Deniliyor ki insanların bilgileri siyah bir levhanın ortasındaki beyaz bir nokta gibidir. Bu nokta ne kadar büyürse kendisini çevreleyen siyahlığa o kadar temas eder. Binae- naleyh insan da ne kadar bilgisi çoğalırsa o kadar bilmediği şeylerle kuşatılmış olduğunu anlar ve bilmişliğinden utanır. Artık bazı hakikatleri inkâra kalkışamaz.
Fıkranın bel kemiği binilen dalın kesilmesidir. Dal insan ömrünün, hayatın sembolüdür. Dalın üstüne oturmak ise kişinin her an ömür sermayesinden harcamasını anlatır. Yaşanılan her yeni bir gün, bu sermayenin azalmasıdır. Dalı kesen balta ise insanın ömrünü heba eden, boş işler ve günahı simgelemektedir. İnsan gayesiz ve başıboş yaratılmış bir canlı değildir. Kendisine verilen akıl nimetini yerinde kullanırsa vaktin ne kadar değerli olduğunun farkına varır ve balta mesabesinde olan günah ve mâlâyani işlerden uzak durur
Ne zaman "şerh" kelimesini düşünsem aklıma ilk önce insan gelir. Nedense insanın bir muamma olduğunu ve bu sebeple tam manasıyla şerhedilemediğini, anlaşılamadığını düşünürüm.
Kendi aklım var, neden birini takip edeyim" diyenlerin bir kısmı da tasavvufun tasavvuf kitaplarından herkes tarafından öğrenilebileceğini söylüyorlar. "Tasavvufa evet, tarikate hayır." diyorlar. "Tasavvufa evet, şeyhe hayır." diyorlar.
Bu yaklaşım elbette geçersiz ve tutarsızdır. Zaten tasavvufun temeli kitaplardaki değil insanlardaki rehberliktir. Mürşid olma- dan terbiye de olmaz, irşad da...
Okuma-yazmayı öğrenmek için bile öğretmenlere ihtiyaç var. Kişinin gerçek kulu görmeden, bağlanmadan kulluk yolunda olması kolay değildir.
Meşhur sözdür: "İnsanların hayatlarında alıp-verdikleri nefesler kadar Allah'a giden yol vardır." Her insan yapısına, meşrebine göre bir yol seçebilir. Mesela Mevlevilik musiki severleri, sanatkâr ve ince ruhlu insanları daha çok cezbeder. Rıfâîlik girişken insanları kendine cezbeder. Nakşilik tefekkür boyutu olan deruni insanları kendine cezbeder.
Fincan ufak tefek ve pek alçakgönüllü.
Cezve ise kibirli. Burnu havada.
Fakat o büyüklenen cezve, mütevazı fincan karşısında eğilmek zorunda kaldı.
Zaten fincan mütevazı olduğu için, insan cezvenin değil, onun alnından öper.