Ey Türk Gençliği! Birinci görevin, Türk bağımsızlığını, Türk Cumhuriyetini sonsuza dek korumak ve savunmaktır. Varlığının ve geleceğinin biricik temeli budur. Bu temel senin en kıymetli hazinendir. Gelecekte bile seni bu hazineden yoksun bırakmak isteyecek iç ve dış düşmanların olacaktır. Bir gün, bağımsızlık ve cumhuriyeti savunmak zorunda kalırsan, göreve atılmak için içinde bulunacağın durumun olanak ve koşullarını düşünmeyeceksin! Bu olanak ve koşullar hiç uygun olmayan bir durumda kendini gösterebilir. Bağımsızlık ve cumhuriyetini yıkmak isteyecek düşmanlar, dünya tarihinde benzeri görülmemiş bir galibiyetin, bir gücün temsilcisi olabilirler. Zorla veya hile ile kutsal yurdun bütün şehirleri teslim alınmış, bütün işletmeleri ele geçirilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve yurdun her köşesi işgal edilmiş olabilir. Bütün bu koşullardan daha acıklı ve korkunç olanı ise, ülkede iktidara sahip olanlar gaflet, sapkınlık ve hatta ihanet içinde olabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri kişisel çıkarlarını, işgalcilerin siyasi amaçlarıyla birleştirerek düşmanla işbirliği yapabilirler. Ulus, yoksulluk ve sıkıntı içinde ezik ve bitkin düşmüş olabilir. Ey Türk geleceğinin evladı!  İşte bu durum ve koşullar içinde bile görevin, Türk bağımsızlığını ve Cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun güç, damarlarındaki asil kanda mevcuttur!   Mustafa Kemal Atatürk 20 Ekim 1927
Hayvanların olmadığı,sadece insanların yaşadığı bir yere mi gelmişti yoksa. Bundan daha korkunç bir durum olmazdı insan demek en basitinden dayak demektir. Kötülük, hor görme tehlike demektir
Reklam
Küçük çocukları yatılı okula göndermek korkunç bir şey.Bunu hepimiz biliyoruz.Yine de,ne kadar sıkıntı çektiklerini gayet iyi hatırlayan,yedi sekiz yaşındayken evinden gönderilen insanlar, aynı şeyi kendi çocuklarına yapıyor.Bu durum insan doğası hakkında veya İngilizler hakkında çok önemli bir açıklamada bulunmaktadır.
“Çektiğim korkunç acı, yaşamdan geliyor. Benim erişebileceğim hiçbir durum yok. Kesin olan şu ki, uzun zamandır ölüyüm, çoktan intihar etmişim. İntihar ettirildim, demek istiyorum… Ölüme açlık duymuyorum, varlık olmamaya açlık duyuyorum.” Artaud, içinde taşıdığı boşluğa (hiçliğe) karışmak ister. Boşluk ve hiçlikten anladığı şudur: “İnsan, kendi hiçliğinin tadına varabilseydi, kendi hiçliğinde dinlenebilseydi; bu hiçlik, herhangi bir varoluş biçimi olmasın, ama tam bir ölüm de olmasın…”
“Bir insanın kendisini yazmaya adaması, bütün yaşamını kitaplara dökmesi ve buna rağmen bu kadar az okuyucusu olması; bu korkunç bir durum''
Sayfa 59 - Ayrıntı YayınlarıKitabı okudu
Yine de, durum buysa, buna nasıl tahammül ediyorlar? Her günü pes etmeden, umutsuzluğa kapılmadan, intihar etmeden, hatta siyaset tartışmaya devam ederek nasıl atlatıyorlar? Bu kadar katı egoist olabilirler mi? İşlerin böyle olması gerektiğinden o kadar eminler ki kendilerinden bir kez bile şüphe duymuyorlar mı? Eğer öyleyse, sanırım katlanmak daha kolay olabilir. Merak ediyorum, insanların böyle olup olmadığını ve onları mutlu eden şeyin bu olup olmadığını merak ediyorum. Bilmiyorum işte... Acaba geceleri rahat uyuyorlar mı, sabah dinç uyanıyorlar mı? Nasıl rüyalar görüyorlar? Yolda yürürken ne düşünüyorlar? Para mı? Eminim tek mesele bu değildir. yemek için yaşıyor sözünü duymuş olsam da para için yaşadıklarına dair bir duyduğumu hatırlamıyorum. Hayır. Fakat özellikle söyleyecek olursam... Hayır, bunu da anlayamıyorum. Düşündükçe şey daha da anlayamaz hâle geliyorum ve kendimi, yalnızca benim tamamen farklı olduğum şeklindeki korkunç, rahatsız edici düşüncenin saldırısına uğramış buluyorum. İnsanlarla genelde konuşamam bile. Neyi nasıl söylemem gerektiğini de hiç bilmiyorum.
Sayfa 14 - İthaki YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Geri199
1.000 öğeden 991 ile 1.000 arasındakiler gösteriliyor.