Ama bir adamın yaradılışı zaten fena olup da, üstüne aldığı terbiye ve gördüğü örnekler de fena olursa o adam artık o kötü insanlardan olur ki görünüşü insan olduğu halde kalbi şeytandan başka bir şey olamaz.
İnsanlık bunlarla iftihar edemez, bilakis mahcup olur.
"...Çünkü, sadece kendi düşünceleriniz sizi etkileyebilir. Örneğin, bir restoranda yalnız olduğunuz için acı çekiyorsanız, kişilerin ne düşündüğü hakkında gerçekten de bir fikriniz yoktur. Size kötü hissettiren sadece ve sadece kendi düşünceleriniz; dünyada size zulmeden tek kişi kendinizsiniz."
Kabalığı huy edinmiş, anlayışsız, her şeyi yanlış anlamaya meyilli, her şeyi bildiğini zanneden, insanın sabrını tüketen ama bunun farkına varamayan, oturup nasıl bi insan olduğunu düşünmeyen, olmamış şeyleri olmuş gibi konuşan, seviyorum dediği insana iftira atan,doğru düzgün gidemeyen,çirkinleşen,sırtından vuran, en ufak şey de kötüleyen kötü düşünen insanlardan korusun Allâh herkesi.. Bugün olmazsa yarın elbet çıkar o ahlar..
Ve (bu arada yine) derler ki; “Dünyada (putlara tapmadıkları için) kendilerini kötü saydığımız (kendilerine deli dediğimiz) adamları (burada) neden göremiyoruz?”
Sad/62
Yatağımın karşısında bir pencere var. Odanın duvarları bomboş.
Nasıl yaşadım on yıl bu evde?
Bir gün duvara bir resim asmak gelmedi
mi içimden?
Ben ne yaptım?
Kimse de
uyarmadı beni.
İşte sonunda anlamsız biri oldum.
İşte sonum geldi.
Kötü bir resim asarım korkusuyla hiç resim asmadım;
kötü yaşarım korkusuyla hiç yaşamadım.
Oğuz Atay, Tutunamayanlar
Daha dün bir arkadaşım –sağlık bilgisi uzmanı kendisi– öğrencilerinin fizikten pek anlamadıklarından, meteorolojiyi ise hiç bilmedikleri için ders saatlerini iki kat artırmak zorunda kaldığından yakınıyordu. Çok çabuk bir şekilde günümüz yazarlarının, çoğu zaman da kötü olanlarının etkisine kapılabilirlerken Shakespeare gibi, Marcus Aurelius, Epiktetos ya da Pascal gibi klasiklerden bihaberler. Doğal olarak büyüğü küçükten ayırabilme yetisinden yoksun oluşları, günlük yaşamdaki beceriksizliklerinin de en büyük nedeni olarak karşımıza çıkıyor. İyi kötü toplumsal özellik gösteren (örneğin nüfus taşıma gibi) her türlü ciddi sorunu bilimsel araştırma ve deneyimlerle çözmek yerine imza listeleri devşirerek halletmeye çalışıyorlar. Kaldı ki ilk yol kullanabilecekleri, denetimleri altında olan yoldur; kendilerine de görevlerine de yakışan odur. Büyük bir istek ve arzuyla kalkıp hastane doktoru, asistan, laborant olurlar, dışarıdan sınavlara girerler ve de bu görevlerinde kırk yıl kalıp hizmet etmeye hazırdırlar. Oysa bağımsız olmak, özgürlük duygusu taşımak ve kişisel olarak inisiyatif kullanabilmek sanat ve ticarette olduğu kadar bilimde de insanın taşıması gereken özelliklerdir.
“Onu pencerenin o şiirsel çerçevesi içinde böyle görünce, düşündüğüm kadın olduğuna inanmak istemedim, çünkü hayatın en sonunda kötü bir romana bu kadar benzeyebileceğini kabul etmek gelmiyordu içimden.”
Nazan Arısoy'un kaleme aldığı Sonsuzluğun Hüzünlü Kraliçesi olarak bilinen Virginia Woolf kitabının analiziyle geldim. Tür bakımından Biyografı kitabıdır, dili oldukça açık ve sürükleyicidir.Yani sıkılmadan okuyacağınız türden bir eser diyebilirim.İlk defa bir kitabı okurken bu kadar farklı hissettim.Virginia'nın karmaşık, üzücü
yamaçta bir ağaçtır, hergün onu yeniden
görelim diye, dünkü sokaktır belki,
ya da kötü büyütülmüş bağlılığıdır bir alışkanlığın, hoşlanmıştır yanımızdan, gitmemiştir, kalmıştır.
"Bir milletin tarihine ilişkin resmi, tasavvuru bilgiye değil de yalnızca övgü ya da sövgü içerikli duyguya dayanırsa o millet, tarihteki yönünü bulamaz."