Beklemezsen hayal kırıklığına uğramazsın, sormazsan reddedilmezsin, sevmezsen üzülmezsin derken bir baktım hiçbir şeye, kimseye, yere yatırım yapmaz oldum. Insanları dahi yeni sekmede açmaya başladım. Gideceğin zamanı bilmek, "nasılsa kalmayacağırı"la bir işe başlamak sadece maymun iştahımı besledi. Dağıldım da dağıldım. Ruhum aç kaldı. Göç-göçebelik benim seçimimdi ancak gittiğim her yere kendimi de götürünce, tek bulduğum aynı bokun lacivertinin tonları oldu. Köyler, pansiyonlar, manastırlar, damlar, yatmadığım yer kalmadı. Yine uyku tutmadı. Önce kendimle kalamıyordum ki başka bir yerde kalayım. Her yerde biraz ev, biraz insan edindim. Ancak ağaç pozuna geçip köklendiğimi düşündüğüm her yer evim olamazmış. Bir günde Buddha olunmuyormuş. Tüm çelişkiler kötü değilmiş. Zaten iyi-kötü, doğru yanlış, ya sev-ya terk et'lerle yaşamak çok zormuş. Mesele inadına emek vermekmiş, orta yolu bulmakmış. Öyle hemen kaçmamak, gitmemekmiş. Bir ev lazımmış. Önce kendine ait olmak gerekmiş. Sonradan anladım, göç yolunda ayıktım.