Kuş sesleriyle çoğalan bir sabahı sonsuza kadar öldürdüğünün farkında değil hiç kimse.
Sorduğum sorulardan, merakla daldığım karanlıklardan, üstüne titrediğim teferruatlardan çopurlaşmıştı aklım.
Reklam
Yola koyulup bir kez daha annemizi görmeye giden bizdik, annemiz bir kez bile ayırmamış oluyordu bizi yanından….
Hep böyle oluyor: hep böyle birdenbire düşüp, tekrar tırmanmaya başlıyorum dünyaya…
aralarında hiçbir insicam bulunmayan bir sürü hatıradan sonra yeniden dünyaya, o kovulmuşların evine geri döndüğümde, bir kez daha, ‘hatırlamak da bir ihanettir’ diye söyleneceğim.
“bir kez daha, kurumuş bir çiçek gibi uyandığım, ruhumu insan içine çıkmaya ikna edemediğim sabahları hatırlayacağım.”
Reklam
“ve ben ileriye gittikçe geriye düşeceğim.”
“mutsuz bir ülke burası” dedim kendi kendime; “sabahları nasıl uyanması gerektiğini bilmeyen bir ülke; tırnaklarından başlayarak çökmüş bir ülke…”
Yani nasıl söyleyeyim; içi boşalmış tenha bir akşamda, gidilebilecek en iyi yer çocukluğun bahçesidir. Çünkü en tanıdık korkular orada.
Bazen gidecek hiçbir yerim olmuyor benim, bir korkuluk gibi dikilip duruyorum insanların ortasında.
Reklam
Onca yıl, herkes söküğünü dikerek çıktı insanların içine, ben diktiğimi sökerek.
Masamın üstü, hayat içimdeki kuyuyu derinleştirmesin diye, ne bulursam yığdığım bir barikata benziyordu.
Dalgınlığımın perdesi yırtılıveriyor birden; telaşla, benden başka her şeyin yerli yerinde durduğunu anlıyorum, benden başka herkesin kaçırdığım zamanın içini doldurmaya devam ettiğini.
Biliyorum ki insan, ölünceye kadar kendi cevapsız sorusunun çengeline asılır, ölünceye kadar kendine mağlup olur.
Bazen gidecek hiçbir yerim olmuyor benim, Bir korkuluk gibi dikilip duruyorum insanların ortasında.
1,500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.