Gün ışığında ben dünyaya aitim,gece vaktiyse uykuya ve sonsuzluğa.Fakat alacakaranlıkta her ikisinden de uzaktayım ve yalnızca kendi kendime ve sana aitim.
Bardaktaki tahta çubukları uzandım. Bir çifti alıp birbirinden ayırdım ve Jaewoo’ya uzattım. “Sağ kolunun yerine sol kolunu kırdığın için şanslısın.Tabii, sağ elini kullanıyorsan.”
“ Evet , sağ elimi kullanıyorum. Ancak kendimi bu konuda şanslı hissetmiyorum.”
Düşüncesizlik etmiştim. “Özür dilerim…” dedim.
“Sağ kolumu kırmış olsaydım senin elinden yemek yiyecektim.” Tahta çubuklarıyla jangjorim kabındaki kızarmış biftek dilimlerine uzandı.
Ona baktım. Bunu söylemiş miydi gerçekten ?
Camları kırılmış bir ev bana her zaman gözleri çıkmış ölü bir şeyi anımsatır.Bence eski ve terk edilmiş bir ev çok üzüntü verici bir görüntü dedi Anne.Bana her zaman o evin geçmişteki halini ve yaşanmış güzel günlerini düşündürür.Marilla o evde çok önceden büyük bir ailenin yaşadığını ve o zamanlar güllerle bezeli sevimli bir bahçesi olan güzel bir ev olduğunu söyler.O zamanlar bir sürü küçük çocukla kahkaha ve şarkılarla doluymuş.Şimdi ise bomboş ve rüzgardan başka etrafında dolanan hiç kimse yok.
Hayır.Gözlerini sımsıkı yumdu.Yerde yatan cansız beden o değildi.Hala buradaydı.Gozlerini açtığında aklı hâlâ karışıyordu.Hem orada hem buradaydı.Hem canlı hem cansızdı.Ciceklerin arasındaki yatan kendi cesedinin yanında diz çökmüş duruyordu.
Kendinin yanına nasıl diz cokebilirsin ki? Kendi cesedini nasıl temizleyebilirsin?
Şimdiye kadar her şeyi nasıl yapıyorsan öyle yapabilirsin,dedi kendine.Oylece yaparsın.Hayati boyunca yikanmisti.Son bir kez daha bunu yapabilirdi.