Öldürmek. Bu günahların en büyüğüydü. Yine de buradaydı işte; Hakikatsiz, inşa etmek için kullanılmış taşların üzerinde kâfirce yürüyordu. Ve bu hiç bitmeyecekti.
Kralların Yolu uzun soluklu bir yolculuk olacak Fırtınaışığı Arşivi'nin ilk kitabı. Pek çok karakter var ve bu karakterlerin bir araya gelmesi, aralarında bağlantı kurulması da zaman alacak. Yine bu pek çok karakterin hikâyesini ayrı ayrı okuyoruz ve bu süreçte diğer Sanderson kitaplarına nazaran beni çok şaşırtan bir şey yaşadım. İyi yönüyle kötü yönüyle Sanderson karakterlerine çok hızlı bağlanır, en kötü geliyor gelmekte olan der seveceğimi hissederdim. Bu kitapta ise Kaladin ve Syl hariç bu söz konusu olmadı. Shallan ve Jasnah'ı da sevdim gerçi. Diğer karakterlerin -çok heyecanlı olduğum Dalinar dahil- bölümlerinde ise Kaladin ya da Shallan bölümüne kaç sayfa kaldı diye yokluyordum. Bunun nedeni de karakter hikayesi. Diğerlerinin ne yaptıklarını umursayacağım bir vaatleri yoktu. (bir de ölmeyecek biliyorum ama elimde olsa Renarin'i hiç durmam öldürürdüm fsdfsd mesela bu tepkiyi kendimden hiç beklemiyordum. Halbuki ben severim bu tarz aile içinde farklı, zayıf kalan karakterleri.)
Kurguya geniş perspektifte bakarsam bence kurguda da aynı vaatsizlik var. 632 sayfa ile kitabın yarısından fazlası bitmiş oldu, henüz bir hedefe kitlenmedik. Bir savaş alanında, Harap Ovalar'da olduğumuz için dünyası da belli belirsiz. Bu eksikliği mümkün olduğunca Shallan ve Jasnah dolduruyor.
Sadece yazarı tanımam, seriye ilişkin çoook fazla bilgi sahibi olmam sebebiyle hepsi zamanla oturacak düşüncesiyle okurken rahattım. Bu daha kitabın ilk yarısı. 2. yarıyı da okuyunca düşüncelerim, hislerim netleşecektir.
"Büyüklük zekadan gelmez - karakterden gelir. Karakter de zeki olmakla oluşmaz; acıya katlanmakla oluşur."
Dünyanın en büyük 3. şirketi Nvidia'nın CEO'su Jensen Huang geçen hafta Stanford'daki konuşmasında öğrencilere acıyı yüceltmesi, Nietzsche'nin "Isdırabın üstesinden gelemeyen, onu yok etmek ister; ısdırabın üstesinden gelebilen ise, onu yüceltir" sözünü hatırlattı.
Nietzsche de acıyı üstün insana dönüşmek için bir araç olarak görür.
Ona göre acı, insanı güçlendirir, olgunlaştırır, yaratıcılığı tetikler ve hayatın anlamı üzerine düşündürür.
Çok sevdiğim hatta dövmesini koluma yaptırdığım Kralların Yolu romanında, esir düşen genç Kaladin, en zorlu kamp olan Köprü Dört'e gönderiliyor.
Buradaki çetin şartlarda çok büyük acılar çeken Kaladin, hem fiziksel hem de ruhsal olarak olağanüstü şekilde gelişiyor.
Diğer kamplardaki daha rahat koşullarda yaşayan köleler zamanla hayatlarını kaybederken, Köprü Dört birliği yaşadıkları zorluklar sayesinde gelişiyor ve nihayetinde özgürlüklerine kavuşuyorlar.
İkinci kitabın başında Kaladin, yaşadığı ısdırabı şu sözlerle yüceltiyordu:
"Ben Köprü Dört'ten azat edilmedim, Köprü Dört beni azat etti".
Bizler de kendi hikayelerimizde yaşadığımız zorluklara rağmen değil, yaşadığımız zorluklar sayesinde başarıyoruz belki de.
Perfer et obdura; dolor hic tibi proderit olim
Sabırlı ol ve dayan; gün gelecek bu acı sana yarayacak.
“Sanırım senden suçluluk hissetmemeni istemek çok fazla olur,” dedi Navani. “Kendine eğilme izni veremez misin, sadece birazcık?”
“Yapabileceğimden emin değilim. Özellikle de şimdi. Neden olduğunu açıklamak zor olur.”
“Deneyemez misin? Benim için.”
“Ben... Ben aşırılıkların adamıyım, Navani. Bunu daha gençken keşfettim. Tekrar tekrar öğrendim ki, bu aşırılıkları kontrol etmenin tek yolu hayatımı bir şeylere adamak. İlk önce bu Gavilar’dı. Şimdi ise Kurallar ve Nohadon’un öğretileri. Onlar kendimi bağlama yöntemim. Kontrol etmek ve sınırlandırmak için bir ateşin etrafının çevrelenmesi gibi.”
Derin bir nefes aldı. “Ben zayıf bir adamım Navani. Gerçekten de öyle. Eğer kendime birkaç adım gitme izni verirsem, bütün sınırlarımı delip geçiyorum. Beni güçlü tutan şey, Gavilar’ın ölümünün ardından geçen bu yıllarda Kurallar’ı takip etmenin etkisi. Eğer bu zırhta birkaç çatlak oluşmasına izin verirsem, yine bir zamanlar olduğum adama dönüşebilirim. Bir daha asla olmak istemediğim adama...”
Taht için kardeşiyle evlenmiş olan kadın uğruna öz kardeşini katletmeyi düşünmüş olan bir adam. Ama bunu açıklayamazdı; Navani için olan arzusunun bir zamanlar onu neredeyse yapmaya itmiş olduğu şeyi bilmesine izin vermezdi.
"Akıl ve mideyi karşılaştırırken haklıydınız."
"Ama..."
"Pek çoğumuz," dedi Shallan yine araya girerek, "ağızlarımız ile tükettiğimiz şeylere son derece dikkat ederken, göz ve kulaklarımızla tükettiğimiz şeylere çok daha az özen gösteriyoruz."
"Seni kabul etmedi mi? Ne derdi varmış?"
"Tahmin ediyorum ki kronik beceri. Hayatta o kadar başarılı olmuş ki, başkalarından gerçekçi olmayan beklentileri var."
Eh, ben kendim saygının gübre gibi olduğunu düşünüyorum. Gerekli olduğu yerde kullanırsan büyüme artar. Ama ortalığa çok yayarsan etraf kokmaya başlar.