ATSIZ’IN HİKÂYELERİ: Hikâye, Atsız'ın sanatında en az yer bulan bölümdür. Ömrü boyunca sadece beş hikâye yazmıştır. Onların da dördünü 1931 yılında yayımlamıştır. 1941'de yazdığı beşinci hikâye ise Bozkurt dergisinin Temmuz 1941 tarihli 11. sayısında yayımlanmış, fakat bu sayıda dergi kapatılmıştır. Beşinci hikâye ancak 1966 yılında
BEYAZ LÂLE Hudutta bozulan ordu iki günden beri Serez’den geçiyordu. Hava serin ve güzeldi. Ilık bir sonbahar güneşi, boş, çimensiz tarlaları, üzerinde henüz taze ve korkak izler duran geniş yolları parlatıyordu. Bu gelenler, gidenlere hiç benzemiyorlardı. Bunlar adeta ürkütülmüş bir hayvan sürüsüydü. Hepsinin tıraşları uzamış, yüzleri pis ve
Reklam
Henry ile günah çıkarma seansı:
Karanlıktı. Diz çöktüm. Önümde gördüğüm tek şey tel örgüydü. Frank Tanrı’nın tel örgünün arkasında olduğunu söylemişti. Diz çöküp yapmış olduğum kötü bir şeyi düşünmeye çalıştım, ama bulamadım. Orda diz çökmüş beynimi patlatıyor ama bulamıyordum. Ne yapacağımı bilmiyordum. “Hadi,” dedi bir ses, “bir şeyler söyle.” Öfkeli bir sesti. Orda bir ses olacağını düşünmemiştim. Tanrı’nın bol vakti olduğunu sanıyordum. Korkmuştum. Yalan söylemeye karar verdim. “Peki,” dedim, “ben... babamı tekmeledim... anneme küfrettim... annemin çantasından para çaldım... şekerlemeye harcadım... Chuck’ın topunun havasını indirdim... küçük bir kızın eteğinin içine baktım... sümüğümü yedim. Hepsi bu kadar. Bir de köpek vaftiz ettim bugün.” “Bir köpeği vaftiz mi ettin?” Mahvolmuştum. Korkunç bir günah. Devam etmenin bir yararı yoktu. Gitmek için ayağa kalktım. Sesin bana birkaç Azize Meryem duası okumamı söyleyip söylemediğinin farkında değildim. Kiliseden çıktık, sokaktaydık tekrar. “Arındığımı hissediyorum,” dedi Frank. “Ya sen?” “Hayır.” Bir daha günah çıkarmaya gitmedim. Sabah on ayinlerinden daha berbattı.
Şehitlik mertebesini kahramanlık ve fedakârlığın göstergesi olarak en üstün mevkî olarak benimseyen Atsız’ın Şehitlerin Duası isimli hikâyesi vatan için savaşırken şehit olan insanlara karşı toplumun vefâsızlığı üzerine kuruludur. Hikâye, babası Çanakkale’de ağabeyi Sakarya’da şehit düşmüş, annesi ise hastalık ve sefaletle boğuşan küçük bir kızın
şu köy kiliseleri zırvanın zırvasıdır direkleri kirleten on beş küçük yumurcak ayaklarından gelen kokular gibi ağır aptalca vaazları dinler hırıldayarak yaşam yürür, dallardan sızan güneş uyarır yaşlı renkleri, çarpık camlardan uzanarak oysa taşlar, burcu burcu, anaç toprak kokar toprak kokar, görkemle titreyen yeşil kırda kızıl dağ yollarının
Küçük bir kızın duası
"O'ndan rica edelim, Pecola'nın bebeğinin yaşamasına izin versin, karşılığında bir ay boyunca uslu duracağımıza söz verelim."
Sayfa 199 - Sel YayıncılıkKitabı okudu
Reklam
“Ben giriyorum,” dedi Frank. Ayağa kalktı, perdeyi araladı ve kayboldu. Uzun süre kaldı orda. Dışarı çıktığında ağzı kulaklarındaydı. “Müthişti, müthiş! Hemen gir!” Kalkıp perdeyi çektim ve içeri girdim. Karanlıktı. Diz çöktüm. Önümde gördüğüm tek şey tel örgüydü. Frank Tanrı'nın tel örgünün arkasında olduğunu söylemişti. Diz çöküp yapmış olduğum kötü bir şeyi düşünmeye çalıştım, ama bulamadım. Orda diz çökmüş beynimi patlatıyor ama bulamıyordum. Ne yapacağımı bilmiyordum. “Hadi,” dedi bir ses, “bir şeyler söyle.” Öfkeli bir sesti. Orda bir ses olacağını düşünmemiştim. Tanrı'nın bol vakti olduğunu sanıyordum. Korkmuştum. Yalan söylemeye karar verdim. “Peki,” dedim, “ben... babamı tekmeledim... anneme küfrettim... annemin çantasından para çaldım... şekerlemeye harcadım... Chuck'ın topunun havasını indirdim... küçük bir kızın eteğinin içine baktım... sümüğümü yedim... Hepsi bu kadar. Bir de köpek vaftiz etmiştim bugün.” “Bir köpeği vaftiz mi ettin?” Mahvolmuştum. Korkunç bir günah. Devam etmenin bir yararı yoktu. Gitmek için ayağa kalktım. Sesin bana birkaç Azize Meryem duası okumamı söyleyip söylemediğinin farkında değildim. Kiliseden çıktık, sokaktaydık tekrar. “Arındığımı hissediyorum,” dedi Frank. “Ya sen?” “Hayır.” Bir daha günah çıkarmaya gitmedim.