Alıp başını kırlara gittiği günlerden birinde Rıfat bir tepeye tırmandı ve manzaraya hakim olmanın coşkusuyla “Efendiler, tanrılar!” diye bağırdı. Sonra, hepsi duydu mu diye sağına soluna baktı, biraz bekledi. Yeniden bağırdı.
“Efendiler, tanrılar! İsimleriyle aradığınız kullar başka yerde. Ben burada sahibine havlayan köpek gibi kaldım böyle yalnız. Hatırladıklarım ile hatırlamadıklarım arasında sıkışıp kaldım. Sahibimi, kokusunu, başımı okşamak için uzanan elini elbette hatırlıyorum ve elbette dağların, ormanların sessizliğine sürtünen, geceyi gözlerinden çıkan iki ışık ile üçe bölen vahşi kurt geçmişimi hatırlamıyorum.”
Susup yine biraz bekledi Rıfat. Söylediklerinin doğru anlaşıldığından emin olunca “Efendiler, tanrılar!” dedi, “Ben hatırlamadıklarımı daha derinden hissediyorum.”