Marx'a göre, toplumdaki asıl bölünmeler ve sonuçta oluşan toplumsal · taba­kalaşmanın tüm biçimlerinin temelleri ekonomik niteliktedir, yani özel mülkiyete sahiplikle ilgilidir. Marksist sosyolojiye göre toplumlardaki eşitsizlik, bölünme, hiyerarşi ve aynmların nedeni, asıl olarak ekono­mik ilişkilerde bulunabilir. Aynca, bu ekonomik ilişkiler, ancak tarih­sel çözümlemeyle anlaşılabilir. Bu nedenle Marksist sosyoloji çoğu zaman 'tarihsel materyalizm olarak tanımlanır. Oysa, Weber'in çalış­malarını izlediğimizde, toplumsal tabakalaşmanın birçok boyutunun (ömeğin güç/iktidar, ekonomik ve kültürel farlılıklar) olduğunu görü­rüz. Bundan dolayı, daha karmaşık ve kapsayıcı bir toplumsal tabaka­laşma kuramına gereksinimimiz olduğu söylenebilir.
Çinin geri kalması
Öncelikle, Çinliler kültürel anlamda oldukça içe dönüktü; yeni topraklar keşfetmeye ne istekleri ne de ihtiyaçları vardı. ikincisi, Çinliler tüccarları açgözlü ve asalak olarak gördükleri için, denizaşırı bölgelerle yapılacak ticaretin onların gözünde bir çekiciliği yoktu. Üçüncü olarak, Çinli bilgeler ve bürokratlar, Çin'in kendi kendine yeterli bir ülke olduğu ve yabancı topraklardan gelecek hiçbir şeye ihtiyacı olmadığı görüşündeydi. Tüm bunların sonucunda, 1500 yılına gelindiğinde Çin, denizcilik açısından da Batı`nın gerisinde kalmaya başladı. Sonuç olarak, Çin'in askeri teknolojide Batı'nın gerisinde kalmasının asıl nedeni kültüreldi. Çin geleneği, wen'i (yazılı kültür), her zaman wu'nun (askeri güç) üzerinde tutmuştu. Birlik, hiyerarşi, düzen, eğitim, bürokratik denetim, iç disiplin: Tüm bunlar, savaştan ve ordudan önemli görülürdü.
Sayfa 239Kitabı okudu
Reklam
Amerikan işlevselcilik kuramının başlıca temsilcilerinden biri olan Parsons'a göre, tabakalaşma sosyal bir sistemin bütünlüğüne ait bir hiyerarşidir ve bu hiyerarşi ortak bir değerler sistemine bağlıdır. Parson'un toplumsal sistem anlayışı analitik açıdan ayrı olan iki sistemle, kişilik ve kültürle bağlantılıdır. Toplumsal sistem, sosyo-kültürel bir ortamda etkileşim halinde olan aktörlerden meydana gelmektedir. Bu "kültürel bir yapıya sahip olan ve ortak sembollerden oluşan bir sistem"in dolayımıyla gerçekleşen bir süreçtir. Parsons, her toplumsal sistemin esas olarak dört alt sistemden -akrabalık, sosyal tabakalaşma, iktidar ve din meydana geldiğini düşünmektedir. Asıl toplumsallaştırıcı unsurun akrabalık sistemi olmasına karşın kazançların farklılaşmış bir toplumsal yapı içerisinde dağıtılmasının aracılığını da tabakalaşma gerçekleştirmektedir ve bu iki alt sistem aslında toplumdaki eşitsizlik modelini pekiştiren ve sürdüren bir rol oynarlar (Swingewood, 2010: 252).
Kitsch bir kültürel kategoridir. Her yandan ödünç alınmış (geçmiş, yeni, egzotik, folklorik, fütürist) ayırt edici göstergelerin nesne düzeyinde sanayisel çoğalması, bayağılaştırılmasından ve "kullanıma hazır" göstergelerin düzensiz bir artışından kaynaklanan kitsch'in bu çoğalımı "kitle kültürü" gibi temellerini tüketim
Sayfa 125Kitabı okudu
Emperyal Amnezi
Gelişmekte olan ülkelerin çoğu, yanlış giden her şey için sömürgeciliği suçlamayı neyse ki bıraktı. Uluslararası anlamda sömürgecilik artık mazide kalmış bir hadise olarak görülüyor, zira sömürgecilikten kurtulma yolları eskisi kadar tartışılmadığı gibi sömürgecilik de eskisi kadar kargaşaya sebep olmuyor. (Tabii, var olması veya yitip gitmesinin
Nedir bu “transgenderizm”? Bir birey kendi biyolojik cinsiyeti (ve buna tekabül eden, toplum ta­rafından doğum anında ona tahsis edilen toplumsal cinsiyetiyle -yani, kadın ya da erkek-) ve öznel kimli­ği arasında bir uyumsuzluk yaşadığında ortaya çıkıyor transgenderizm. Bu doğası gereği transgendirizm “ka­dın gibi hisseden, yaşayan erkekler” veya bunun ter­siyle ilgili değildir sadece, erkeksi ve kadınsılıktan olu­şan ikili karşıtlığın dışında yer alan ilave “gender-kuir” konumları içeren karmaşık bir yapıyla alakalıdır; çift cinsiyetlilik, üç cinsiyetlilik, tüm-cinsiyetlilik, akışkan cinsiyetlilikten tutun da cinsiyetsizliğe kadar gider bu. Transgenderizmi destekleyen toplumsal ilişkilere dair nihai tahayyül ise postgenderizmdir: toplumsal cinsi­yetin biyoteknoloji ve üreme teknolojilerinde kayde­dilen son gelişmeler sayesinde gönüllü olarak ortadan kaldırılmasını savunan toplumsal, siyasi ve kültürel bir harekettir bu. Bu hareketin savunucularının öne­risi sadece bilimsel olanaklılıkla ilgili değildir, etik olarak da temellendirilmiştir: Postgenderizmin temel önermesi, toplumsal cinsiyet rollerinin toplumsal, duygusal ve bilişsel sonuçlarının eksiksiz bir özgürleş­meye engel olduğu yönündedir. Seks yoluyla üreme­nin ortadan kaldırıldığı (ya da mesela kadının çocu­ğuna “babalık da yapabildiği” başka versiyonların da mümkün olacağı) bir toplum, daha önce görülmemiş yeni özgürlük olanaklarının, yeni toplumsal ve duy­gusal deneyim ihtimallerinin kapısını aralayacaktır. Böylece bütün müteakip toplumsal hiyerarşi ve sömü­rüleri destekleyen temel ayrım ortadan kalkacaktır.
Reklam
48 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.