Açıklama, bir yanılsamadır, bir serap, bir kurgu, teskin eden bir ninnidir. Açıklama, herhangi bir varoluşa sahip değildir. Hatta gerçek adını da söyleyelim: Ödleklerin, varoluşun rizikosunun, fütursuzluğunun ve değişkenliğinin yarattığı, o insanın betini benzini attıran korkuya karşı geliştirdikleri bir savunmadır.
Sayfa 15
Öyle bir an gelir ki insan gördüğüyle kendisine anlatılanları karıştırır, yaşadığıyla bildiğini, başından geçenle okuduğunu karıştırır; aslında bunları ayırt edebiliyor olmamız mucizevi bir şeydir, onca şeyden sonra bunları ayırt edebiliriz ve normalde budur tuhaf olan, tüm bir hayat boyunca sinemada, televizyonda, tiyatroda, gazetede ve romanda görülen ve duyulan bütün hikâyeler birikince artık kolaylıkla birbirine karışabilmelidir. Onca şeyden sonra hayret verici olan insanların büyük çoğunluğunun gerçekten başlarına gelen şeyleri hâlâ biliyor olmalarıdır. Sonuçta asıl ayırt etmesi mümkün olmayan diğerlerinin başlarından geçenlerdir, onların bize kurgu gibi ya da artık çok uzakta kalmış bir gerçek gibi anlattıkları şeylerdir, bizim tanımadığımız o kişilerin bizim bilmediğimiz o geçmişin gerçek olup olmadığıdır. Uç örnekleri bir tarafta bırakalım ve diyelim ki belleğin kendisi hâlâ epey sağlam, hâlâ güvenilir bir kaynak olmayı sürdürüyor, insan bizzat gördüğünü ve duyduğunu kitaplarda ve filmlerde olanları hatırladığından farklı bir şekilde hatırlıyor, ama eğer başkalarının gördüğü, duyduğu, tanık olduğu ve bildiği ve sonra bize anlattıkları şeyler söz konusuysa bu fark öyle pek de belirgin olmaz. İşte bu insanın uydurduğu şeydir.
Sayfa 211 - Yapı Kredi Yayınları, 6. BaskıKitabı okudu
Reklam
Ama sanırım, gerçek şu ki, o sıralarda bizi birbirimizden ayırmaya çalışan güçlü gelgitler vardı ve ayrılığın tamamlanması için böyle bir şeyin olması gerekiyordu. Bunu o sırada anlamış olsaydık –kim bilir?– belki birbirimize daha sıkı sarılırdık.
İhanete inat biz varız... ...Düşü gerçek yapmak için kutlu aydınlıklarda
Gerçek varlıklarıyla yaşamış ve gerçek varlıklarıyla ölmüş o çok az sayıdaki insan gerçekten şanslı olanlardır. Çünkü onlar hayatın sonsuz ve ölümünse kurgu olduğunu bilir.
Edebiyatın iki türü; tiyatro ve roman, yalan üzerine, masal­sı, uydurma bir zeminde kurulmuştur. Bu eserlerin takipçileri izledikleri ya da okudukları şeyin kurgu olduğunu akıllarından çıkarmamalıdır. Yarı gerçek yarı hayal bazı romanlar vardır. Bunların kurgu oldukları bildirilmediği takdirde bu durum, okurun yanılmasına sebep olur.
Reklam
Geri199
1.000 öğeden 991 ile 1.000 arasındakiler gösteriliyor.