Aslında İncir Kuşları ve Meyra'yı ve bunun yanında Emine Seçeroviç Kaşlı'nın Kurşunların da Rengi Var ve Kurşunların Rengini Yıldızlarla Değiştirdim kitaplarını okumuştum. Bu konuda videolar izlemiş, haberleri incelemiştim. Yabancı bir yazar olduğu için zaman zaman Sırpları da güzel gösterip Müslümanlar hakkında olumsuz düşünebilecek taraflar bırakıyordu. Sanki savaşı Sırplar başlatmamış da herkes suçluymuş gibi. Sırpların yaptığı katliamdı. Ama bu kitap bana bir haini tanıttı. "Fikret Abdic." Görece daha seküler bir hayatı tanıtıyordu diyebilirim. Savaşın kadınlara verdiği zarar inanılmaz bir boyutta. Allah zalimleri kahretsin! Zalim her kimse, hiç "ırkçılık" yapmadan...
Coğrafya hakkında farklı bilgiler de edindim. Velika Kladuşa bilmediğim bir yerdi.
(Galiba Müslümanlar hakkında olumsuz bir yorum duymayı kaldıramıyorum. Hele de Bosna için...)
İnsanlığa güveni kalmamış, hayata küsmüş bir çocuk olarak gittiğim Türkiye’de, bana uzatılan kardeş eller sayesinde artık kendi topraklarımda hayatı seven, insanlığa ve her iki vatana nasıl faydalı olabilirim diye düşünen Allah’ın nasiple bir kuluyum.
Ben Türkiye’de vatan nasıl sevilir, bayrak nasıl sahiplenilir, nasıl millet olunur onu öğrendim. Hatta Türkiye’de kendi vatanımı, Bosna Hersek’i, nasıl seveceğimi, sevmem gerektiğini öğrendim.
Boşnak Emine olsam da diğer çocukların içinde o koca Türk Bayrağını taşırken ne kadar da mutlu olduğumu anladım. Belki bayrağın anlamını bilmiyordum ama taşımak için bana güvenilmesi kendimi önemli hissettirmişti. Önemsenmenin benim için ne anlama geldiğini bilemezsiniz, değersiz olduğuma, öldürülmemin kimsenin umurunda olmayacağına inanıyordum. Şu dünyada bir tek ailem için önemli olduğumu düşünüyordum. Ama o ay yıldızlı bayrağı taşırken öyle olmadığımı anlamıştım.